English    Türkçe    فارسی   

1
3135-3159

  • Keşke o yara yalnız vücuda gelseydi de gönül ve iman selâmette kalsaydı... 3135
  • کاشکی آن زخم بر تن آمدی ** تا بدی کایمان و دل سالم بدی‌‌
  • Söz buraya gelince kuvvetim kesildi. Bu sırrı nasıl açayım?
  • قوتم بگسست چون اینجا رسید ** چون توانم کرد این سر را پدید
  • O tilki gibi siz de boğazınızı az düşünün, onun huzurunda hileye az sapın.
  • همچو آن روبه کم اشکم کنید ** پیش او روباه بازی کم کنید
  • Huzurunda bütün bizi, beni terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin.
  • جمله ما و من به پیش او نهید ** ملک ملک اوست ملک او را دهید
  • Doğru yola yoksulca gelirseniz aslan da sizindir, aslanın avladığı av da sizin.
  • چون فقیر آیید اندر راه راست ** شیر و صید شیر خود آن شماست‌‌
  • Çünkü o, paktır; Sübhan, onun vasfıdır. O, batınî şeylerden de müstağnidir, zâhiri şeylerden de. 3140
  • ز آنکه او پاک است و سبحان وصف اوست ** بی‌‌نیاز است او ز نغز و مغز و پوست‌‌
  • Ondaki her türlü av, her çeşit ikram ve ihsan o padişahın kulları içindir.
  • هر شکار و هر کراماتی که هست ** از برای بندگان آن شه است‌‌
  • Padişahın hiçbir şeye tamahı yoktur, O, bütün bu devleti halk için düzüp koşmuştur; ne mutlu anlayana!
  • نیست شه را طمع بهر خلق ساخت ** این همه دولت خنک آن کاو شناخت‌‌
  • Dünyanın ve ahiretin devletleri; devleti, dünyayı ve ahireti yaratan kişinin ne işine yarar?
  • آن که دولت آفرید و دو سرا ** ملک دولتها چه کار آید و را
  • Şu halde Süphan’ın huzurunda gönlünüzü koruyun ki sonra kötü düşünceden utanmayasınız.
  • پیش سبحان بس نگه دارید دل ** تا نگردید از گمان بد خجل‌‌
  • Çünkü o; halis sütün içindeki siyah kıl gibi bütün gizli şeyleri, düşünceleri arayıp taramayı...her şeyi görür. 3145
  • کاو ببیند سر و فکر و جستجو ** همچو اندر شیر خالص تار مو
  • Suretten geçip gönlünü arıtan kişi, gayp suretlerine ayna olur.
  • آن که او بی‌‌نقش ساده سینه شد ** نقشهای غیب را آیینه شد
  • Şüphe yok, sırrımızı anlar; çünkü mümin, müminin aynasıdır.
  • سر ما را بی‌‌گمان موقن شود ** ز آن که مومن آینه‌‌ی مومن شود
  • Nakdimizi mehenge urunca derhal yakîni şüpheden ayırt eder.
  • چون زند او نقد ما را بر محک ** پس یقین را باز داند او ز شک‌‌
  • Canı, nakitlerin mehengi olunca elbette ayarı sağlam olanı da görür, kalp olanı da.
  • چون شود جانش محک نقدها ** پس ببیند قلب را و قلب را
  • Padişahların ârif sofileri karşılarına oturtması
  • نشاندن پادشاهان صوفیان عارف را پیش روی خویش تا چشمشان بدیشان روشن شود
  • Hatırlarsan duymuşsundur; padişahların böyle bir âdeti vardı: 3150
  • پادشاهان را چنان عادت بود ** این شنیده باشی ار یادت بود
  • Sol taraflarında yiğitler, bahadırlar dururdu, çünkü kalp vücudun sol tarafındadır.
  • دست چپشان پهلوانان ایستند ** ز آنکه دل پهلوی چپ باشد ببند
  • Defterdarlarla hesap memurlarının ve kalem ehli olanların makamı sağ taraflarındaydı. Çünkü yazı yazmak ve bir şeyi tespit etmek sağ elin işidir.
  • مشرف و اهل قلم بر دست راست ** ز آن که علم و خط و ثبت آن دست راست‌‌
  • Sofilere karşılarında yer verirlerdi. Zira onlar, can aynasıdırlar, hattâ aynadan da iyidirler.
  • صوفیان را پیش رو موضع دهند ** کاینه‌‌ی جان‌‌اند و ز آیینه بهند
  • Gönül aynasının fikir suretleri kabul etmesi o aynada bu görülmemiş suretlerin görünmesi için kalplerini zikirle, fikirle cilâlamışlardır.
  • سینه صیقلها زده در ذکر و فکر ** تا پذیرد آینه‌‌ی دل نقش بکر
  • Yaratılış sulbünden temiz ve güzel doğan kişinin önüne ayna koymak gerektir. 3155
  • هر که او از صلب فطرت خوب زاد ** آینه در پیش او باید نهاد
  • Güzel yüz aynaya âşıktır. Güzel yüz, aynaya âşık olduğu gibi cana cilâ, kalplere de temizlik verir.
  • عاشق آیینه باشد روی خوب ** صیقل جان آمد و تقوی القلوب‌‌
  • Bir konuğun Yusuf-u Sıddıyk’a gelmesi, Yusuf’un ondan bir armağan istemesi
  • آمدن مهمان پیش یوسف علیه السلام و تقاضا کردن یوسف از او تحفه و ارمغان‌‌
  • Uzak yerlerden bir merhametli dost, Yusuf-u Sıddıyk’a konuk oldu.
  • آمد از آفاق یار مهربان ** یوسف صدیق را شد میهمان‌‌
  • Çocukluktan beri birbirlerini tanırlardı. Eskiden beri âşinalık yastığına yaslanmışlardı.
  • کآشنا بودند وقت کودکی ** بر وساده‌‌ی آشنایی متکی‌‌
  • Konukla, Yusuf’a kardeşlerinin yaptığı cefayı, onların hasetlerini konuştular. Yusuf “o haset ve cefa, zincirdi; biz de aslandık.
  • یاد دادش جور اخوان و حسد ** گفت کان زنجیر بود و ما اسد