English    Türkçe    فارسی   

1
32-56

  • Sevgilimin nuru önde, artta olmadıkça ben nasıl önü, sonu idrak edebilirim?
  • من چگونه هوش دارم پیش و پس ** چون نباشد نور یارم پیش و پس‌‌
  • Aşk, bu sözün dışarı çıkıp yazılmasını ister; ayna gammaz olmaz da ne olur?
  • عشق خواهد کاین سخن بیرون بود ** آینه غماز نبود چون بود
  • Aynan, bilir misin, neden gammaz değil? Yüzünden tozu, pası silinmemiş de ondan!
  • آینه‌‌ت دانی چرا غماز نیست ** ز انکه زنگار از رخش ممتاز نیست‌‌
  • Padişahın bir halayığa âşık olup satın alması, halayığın hastalanması, onu iyi etmek için tedbiri
  • عاشق شدن پادشاه بر کنیزک رنجور و تدبیر کردن در صحت او
  • Ey dostlar! Bu hikâyeyi dinleyiniz. Hakikatte o bizim bu günkü halimizdir. 35
  • بشنوید ای دوستان این داستان ** خود حقیقت نقد حال ماست آن‌‌
  • Bundan evvelki bir zamanda bir padişah vardı. O hem dünya, hem din saltanatına malikti.
  • بود شاهی در زمانی پیش از این ** ملک دنیا بودش و هم ملک دین‌‌
  • Padişah, bir gün hususi adamları ile av için hayvana binmiş, giderken.
  • اتفاقا شاه روزی شد سوار ** با خواص خویش از بهر شکار
  • Ana caddede bir halayık gördü, o halayığın kölesi oldu.
  • یک کنیزک دید شه بر شاه راه ** شد غلام آن کنیزک جان شاه‌‌
  • Can kuşu kafeste çırpınmaya başladı. Mal verdi, o halayığı satın aldı.
  • مرغ جانش در قفس چون می‌‌طپید ** داد مال و آن کنیزک را خرید
  • Onu alıp arzusuna nail oldu. Fakat kazara o halayık hastalandı. 40
  • چون خرید او را و برخوردار شد ** آن کنیزک از قضا بیمار شد
  • Birisinin eşeği varmış, fakat palanı yokmuş. Palanı ele geçirmiş, bu sefer eşeği kurt kapmış.
  • آن یکی خر داشت، پالانش نبود ** یافت پالان گرگ خر را در ربود
  • Birisinin ibriği varmış, fakat suyu elde edememiş. Suyu bulunca da ibrik kırılmış!
  • کوزه بودش آب می‌‌نامد به دست ** آب را چون یافت خود کوزه شکست‌‌
  • Padişah sağdan, soldan hekimler topladı. Dedi ki: “İkimizin hayatı da sizin elinizdedir.
  • شه طبیبان جمع کرد از چپ و راست ** گفت جان هر دو در دست شماست‌‌
  • Benim hayatım bir şey değil, asıl canımın canı odur. Ben dertliyim, hastayım dermanım o.
  • جان من سهل است جان جانم اوست ** دردمند و خسته‌‌ام درمانم اوست‌‌
  • Kim benim canıma derman ederse benim hazinemi, incimi ve mercanımı (atiye ve ihsanımı) o aldı (demektir).” 45
  • هر که درمان کرد مر جان مرا ** برد گنج و در و مرجان مرا
  • Hepsi birden dediler ki: “Canımızı feda edelim. Beraberce düşünüp beraberce tedavi edelim.
  • جمله گفتندش که جان‌‌بازی کنیم ** فهم گرد آریم و انبازی کنیم‌‌
  • Bizim her birimiz bir âlem Mesih’idir, elimizde her hastalığa bir ilâç vardır.”
  • هر یکی از ما مسیح عالمی است ** هر الم را در کف ما مرهمی است‌‌
  • Kibirlerinden Allah isterse (inşaallah) demediler. Allah da onlara insanların acizliğini gösterdi.
  • گر خدا خواهد نگفتند از بطر ** پس خدا بنمودشان عجز بشر
  • ”İnşaallah” sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım, insanların yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa ârızî bir halet olan inşaallah’ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir.
  • ترک استثنا مرادم قسوتی است ** نی همین گفتن که عارض حالتی است‌‌
  • Hey gidi nice inşaallah’ı diliyle söylemeyen vardır ki canı “inşaallah” la eş olmuştur. 50
  • ای بسا ناورده استثنا به گفت ** جان او با جان استثناست جفت‌‌
  • İlâç ve tedavi nev’inden her ne yapıldıysa hastalık arttı, maksat da hâsıl olmadı.
  • هر چه کردند از علاج و از دوا ** گشت رنج افزون و حاجت ناروا
  • O halayıkcağız, hastalıktan kıl gibi olunca padişahın kanlı gözyaşı ırmağa döndü.
  • آن کنیزک از مرض چون موی شد ** چشم شه از اشک خون چون جوی شد
  • Kazara sirkengübin safrayı arttırdı. Badem yağı da kuruluk tesirini göstermeye başladı.
  • از قضا سرکنگبین صفرا فزود ** روغن بادام خشکی می‌‌نمود
  • Karahelileyle kabız oldu, ferahlığı gitti; su, neft gibi ateşe yardım etti.
  • از هلیله قبض شد اطلاق رفت ** آب آتش را مدد شد همچو نفت‌‌
  • Halayığın tedavisinde hekimlerin âciz kalmalarını padişahın anlaması, Tanrı tapusuna yüz tutması ve bir uluyu rüyada görmesi
  • ظاهر شدن عجز حکیمان از معالجه‌‌ی کنیزک و روی آوردن پادشاه به درگاه خدا و در خواب دیدن او ولی را
  • Padişah, hekimlerin âciz kaldıklarını görünce yalınayak mescide koştu. 55
  • شه چو عجز آن حکیمان را بدید ** پا برهنه جانب مسجد دوید
  • Mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri gözyaşından sırsıklam oldu.
  • رفت در مسجد سوی محراب شد ** سجده گاه از اشک شه پر آب شد