English    Türkçe    فارسی   

1
3531-3555

  • Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim.
  • وا نمایم راز رستاخیز را ** نقد را و نقد قلب آمیز را
  • Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...
  • دستها ببریده اصحاب شمال ** وانمایم رنگ کفر و رنگ آل‌‌
  • Tutulmayan, gidilmeyen ayın ziyasında yedi nifak deliğini...
  • واگشایم هفت سوراخ نفاق ** در ضیای ماه بی‌‌خسف و محاق‌‌
  • Şakîlerin pırtıl elbiselerini göstereyim. Peygamberlerin davullarını, nöbetlerini duyurayım.
  • وانمایم من پلاس اشقیا ** بشنوانم طبل و کوس انبیا
  • Cehennemi, cennetleri, ikisinin arasındaki A’raf’ı apaçık olarak kâfirlerin gözlerinin önlerine getireyim. 3535
  • دوزخ و جنات و برزخ در میان ** پیش چشم کافران آرم عیان‌‌
  • Kevser Havuzunun çoşmakta olduğunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta. “İç, İç!” diye seslenmekte ve bu sesin de kulaklarına gelmekte bulunduğunu...
  • وانمایم حوض کوثر را به جوش ** کآب بر روشان زند بانگش به گوش‌‌
  • Susuzların, havuzun etrafında koşup durduklarını apaçık göstereyim.
  • و آن کسان که تشنه بر گردش دوان ** گشته‌‌اند این دم نمایم من عیان‌‌
  • Onların omuzları omuzlarıma sürünmekte, naraları kulağıma gelmekte.
  • می‌‌بساید دوششان بر دوش من ** نعره‌‌هاشان می‌‌رسد در گوش من‌‌
  • İşte gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamışlar;
  • اهل جنت پیش چشمم ز اختیار ** در کشیده یکدگر را در کنار
  • Birbirlerinin ellerini ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarından buseler yağmalıyorlar. 3540
  • دست همدیگر زیارت می‌‌کنند ** از لبان هم بوسه غارت می‌‌کنند
  • Aşağılık kişilerin hasret naralarından, “ ah, ah” diye bağrışmalarından kulağım sağır oldu.
  • کر شد این گوشم ز بانگ آه آه ** از خسان و نعره‌‌ی وا حسرتاه‌‌
  • Bu söylediklerim ancak işaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama Peygamberi incitmekten korkuyorum.”
  • این اشارتهاست گویم از نغول ** لیک می‌‌ترسم ز آزار رسول‌‌
  • Zeyd, böylece sarhoş, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasını büktü.
  • همچنین می‌‌گفت سر مست و خراب ** داد پیغمبر گریبانش به تاب‌‌
  • Dedi ki: “ Kendine gel, atın pek hızlı gidiyor, yuları çek. “Tanrı haya etmez” hükmünün aksi vurdu, utanma ortadan kalktı.
  • گفت هین در کش که اسبت گرم شد ** عکس حق لا يستحيی زد شرم شد
  • Aynan, kılıftan çıktı. Ayna ve terazi yalan söyler mi? 3545
  • آینه‌‌ی تو جست بیرون از غلاف ** آینه و میزان کجا گوید خلاف‌‌
  • Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı?
  • آینه و میزان کجا بندد نفس ** بهر آزار و حیای هیچ کس‌‌
  • Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine doğrucu ve kadri yüce mihenklerdir.
  • آینه و میزان محکهای سنی ** گر دو صد سالش تو خدمتها کنی‌‌
  • Sen benim sırrımı sakla, doğruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, ( diye yalvarsan bile)
  • کز برای من بپوشان راستی ** بر فزون بنما و منما کاستی‌‌
  • Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?
  • اوت گوید ریش و سبلت بر مخند ** آینه و میزان و آن گه ریو و پند
  • Tanrı, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlaşılması için kadrimizi yüceltti. 3550
  • چون خدا ما را برای آن فراخت ** که به ما بتوان حقیقت را شناخت‌‌
  • Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?” derler.
  • این نباشد ما چه ارزیم ای جوان ** کی شویم آیین روی نیکوان‌‌
  • Fakat sen, gönlüne Sinâ dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”
  • لیک در کش در نمد آیینه را ** گر تجلی کرد سینا سینه را
  • Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı?
  • گفت آخر هیچ گنجد در بغل ** آفتاب حق و خورشید ازل‌‌
  • Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi.
  • هم دغل را هم بغل را بر درد ** نه جنون ماند به پیشش نه خرد
  • Peygamber dedi ki: “ Bir parmağını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı güneşsiz görürsün. 3555
  • گفت یک اصبع چو بر چشمی نهی ** بیند از خورشید عالم را تهی‌‌