English    Türkçe    فارسی   

1
3703-3727

  • Şehvet ateşi yanmakla eksilip bitmez. Yanmakla güzelce eksilir, nihayet yok olur.
  • شهوت ناری به راندن کم نشد ** او به ماندن کم شود بی‌‌هیچ بد
  • Bir ateşe odun attıkça o ateş nereden sönecek?
  • تا که هیزم می‌‌نهی بر آتشی ** کی بمیرد آتش از هیزم کشی‌‌
  • Fakat odun atmazsan söner. Çünkü bu çekinme ateşe su serper. 3705
  • چون که هیزم باز گیری نار مرد ** ز انکه تقوی آب سوی نار برد
  • Yüzüne, kalplerin haramdan çekinmesinden kızıllık süren kişinin güzel yüzü, hiç ateşten kararır mı?
  • کی سیه گردد ز آتش روی خوب ** کاو نهد گلگونه از تقوی القلوب‌‌
  • Tanrı ondan razı olsun, Ömer zamanında şehre ateş düşmesi
  • آتش افتادن در شهر به ایام عمر
  • Ömer’in zamanında bir yangın oldu. Ateş, taşları bile kuru ağaç gibi yakmaktaydı.
  • آتشی افتاد در عهد عمر ** همچو چوب خشک می‌‌خورد او حجر
  • Yapıları, evleri yakmağa, hatta kuşların kanatlarını ve yuvalarını bile tutuşturmağa başladı.
  • در فتاد اندر بنا و خانه‌‌ها ** تا زد اندر پر مرغ و لانه‌‌ها
  • Alevler şehrin yarısını sardı. Su bile ondan korkmakta, şaşırmaktaydı!
  • نیم شهر از شعله‌‌ها آتش گرفت ** آب می‌‌ترسید از آن و می‌‌شگفت‌‌
  • Akıllı kişiler, ateşe kovalarla su ve sirke döküyorlar. 3710
  • مشکهای آب و سرکه می‌‌زدند ** بر سر آتش کسان هوشمند
  • Yangın inada gelip alevini artırıyordu. Ona Tanrı yardım etmekteydi.
  • آتش از استیزه افزون می‌‌شدی ** می‌‌رسید او را مدد از بی‌‌حدی‌‌
  • Halk Ömer’e yüz tuttular, koşa koşa gidip “Yangınımız suyla sönmüyor?” dediler.
  • خلق آمد جانب عمر شتاب ** کاتش ما می‌‌نمیرد هیچ از آب‌‌
  • Ömer “O yangın, Tanrı alâmetlerindendir. Sizin hasislik ateşinizden bir şûledir.
  • گفت آن آتش ز آیات خداست ** شعله‌‌ای از آتش بخل شماست‌‌
  • Suyu bırakın yoksullara ekmek dağıtın. Eğer bana tâbi iseniz hasisliği terk edin” dedi.
  • آب بگذارید و نان قسمت کنید ** بخل بگذارید اگر آل منید
  • Halk, Ömer’e “ Bizim kapılarımız açık. Cömert kişileriz, mürüvvet ehliyiz, dediler. 3715
  • خلق گفتندش که در بگشوده‌‌ایم ** ما سخی و اهل فتوت بوده‌‌ایم‌‌
  • Ömer dedi ki: “ Siz, âdet olduğu için yoksullara ekmek verdiniz, Tanrı için eli açık olmadınız.
  • گفت نان در رسم و عادت داده‌‌اید ** دست از بهر خدا نگشاده‌‌اید
  • Öğünmek, görünmek, nazlanmak için cömertlik etmektesiniz; korkudan. Tanrı’dan çekinmeden, ona niyaz etme yüzünden değil!”
  • بهر فخر و بهر بوش و بهر ناز ** نه از برای ترس و تقوی و نیاز
  • Mal tohumdur, her çorak yere ekmek; kılıcı her yol vurucunun eline verme!
  • مال تخم است و به هر شوره منه ** تیغ را در دست هر ره زن مده‌‌
  • Din ehlini kin ehlinden ayırt et; Hakla oturanı ara, onunla otur!
  • اهل دین را باز دان از اهل کین ** همنشین حق بجو با او نشین‌‌
  • Herkes, kendi kavmine ( meşrebine uygun kimselere) cömertlik gösterip mal, mülk verir, Nâdan kişi de bu suretle bir iş yaptım sanır. 3720
  • هر کسی بر قوم خود ایثار کرد ** کاغه پندارد که او خود کار کرد
  • Düşmanın, Ali –Keremallahu vechehunun yüzü- ne tükermesi üzerine Emîr-ül Müminîn Ali’nin elinden kılıcı atması
  • خدو انداختن خصم در روی امیر المؤمنین علی علیه السلام و انداختن علی شمشیر را از دست‌‌
  • İbadetteki ihlâsı Ali’den öğren, Tanrı aslanını hilelerden arınmış bil.
  • از علی آموز اخلاص عمل ** شیر حق را دان مطهر از دغل‌‌
  • Savaşta bir yiğiti atletti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı.
  • در غزا بر پهلوانی دست یافت ** زود شمشیری بر آورد و شتافت‌‌
  • O, her peygamberin, her velînin öğündüğü Ali’nin yüzüne tükürdü.
  • او خدو انداخت در روی علی ** افتخار هر نبی و هر ولی‌‌
  • Bir yüze tükürdü ki ay, secde yerinde o yüze secde eder.
  • آن خدو زد بر رخی که روی ماه ** سجده آرد پیش او در سجده‌‌گاه‌‌
  • Ali, derhal kılıcı elinden attı, onunla savaşmadan vazgeçti. 3725
  • در زمان انداخت شمشیر آن علی ** کرد او اندر غزایش کاهلی‌‌
  • O savaşçı er, bu işe, bu yersiz af ve merhamete şaşıp kaldı.
  • گشت حیران آن مبارز زین عمل ** وز نمودن عفو و رحمت بی‌‌محل‌‌
  • Dedi ki: “Bana keskin kılıcını kaldırmıştın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın?
  • گفت بر من تیغ تیز افراشتی ** از چه افکندی مرا بگذاشتی‌‌