English    Türkçe    فارسی   

1
3804-3828

  • Cömertliğimin Tanrı yolunda olmasını, varımı yine Tanrı için sakınmamı istedim.
  • تا که اعطا لله آید جود من ** تا که امسک لله آید بود من‌‌
  • Benim sakınmam da ancak Tanrı içindir. Vermem de... Tamamı ile Tanrınınım, başkasının değil. 3805
  • بخل من لله عطا لله و بس ** جمله لله‌‌ام نیم من آن کس‌‌
  • Tanrı için ne yapıyorsam bu yapışım, taklit değildir; hayale kapılarak, şüpheye düşerek de değil. Yaptığımı, işlediğimi, ancak görerek yapıyor, görerek işliyorum.
  • و آن چه لله می‌‌کنم تقلید نیست ** نیست تخییل و گمان جز دید نیست‌‌
  • Hüküm çıkarmadan arayıp taramadan kurtuldum. Elimle Tanrı eteğine yapıştım.
  • ز اجتهاد و از تحری رسته‌‌ام ** آستین بر دامن حق بسته‌‌ام‌‌
  • Uçarsam uçtuğum yeri görmekteyim, dönersem döndüğüm yeri.
  • گر همی‌‌پرم همی‌‌بینم مطار ** ور همی‌‌گردم همی‌‌بینم مدار
  • Bir yük taşıyorsam nereye götüreceğimi biliyorum. Ben ayım, önümde güneş, kılavuzuyum.
  • ور کشم باری بدانم تا کجا ** ماهم و خورشید پیشم پیشوا
  • Halka bundan fazla söylemeye imkân yok; denizin ırmağa sığması mümkün değildir. 3810
  • بیش از این با خلق گفتن روی نیست ** بحر را گنجایی اندر جوی نیست‌‌
  • Akılların alacağı kadar aşağı mertebeden söylemekteyim. Bu, ayıp değil, Peygamberin işidir.
  • پست می‌‌گویم به اندازه‌‌ی عقول ** عیب نبود این بود کار رسول‌‌
  • Garezden hürüm ben; hür olan kişinin şahadetini duy. Kul, köle olanların şahadetleri iki arpa tanesine bil değmez!
  • از غرض حرم گواهی حر شنو ** که گواهی بندگان نه ارزد دو جو
  • Şeriatte dâva ve hükümde kulum şahitliğinin kıymeti yoktur.
  • در شریعت مر گواهی بنده را ** نیست قدری وقت دعوی و قضا
  • Senin aleyhinde binlerce köle şahadet etse şeriat onların şahadetlerini bir saman çöpüne bile almaz.
  • گر هزاران بنده باشندت گواه ** بر نسنجد شرع ایشان را به کاه‌‌
  • Şehvete kul olan, Tanrı indinde köleden, esir olmuş kullardan beterdir. 3815
  • بنده‌‌ی شهوت بتر نزدیک حق ** از غلام و بندگان مسترق‌‌
  • Çünkü köle bir sözle sahibinin kulluğundan çıkar,hür olur. Şehvete kul olansa tatlı dirilir, acı ölür.
  • کاین به یک لفظی شود از خواجه حر ** و آن زید شیرین و میرد سخت مر
  • Şehvet kulu, Tanrı’nın rahmeti, hususi bir lûtuf ve nimeti olmadıkça kulluktan kurtulamaz.
  • بنده‌‌ی شهوت ندارد خود خلاص ** جز به فضل ایزد و انعام خاص‌‌
  • Öyle bir kuyuya düşmüştür ki bu kuyu, onun kendi suçudur. Ona cebir değildir, cevir de değil!
  • در چهی افتاد کان را غور نیست ** و آن گناه اوست جبر و جور نیست‌‌
  • Kendisini kendisi, öyle bir kuyuya atmıştır ki ben o kuyunun dibine varacak ip bulamıyorum.
  • در چهی انداخت او خود را که من ** در خور قعرش نمی‌‌یابم رسن‌‌
  • Artık yeter... Eğer bu sözü uzatırsam ciğer ne oluyor? Mermer bile kan kesilir. 3820
  • بس کنم گر این سخن افزون شود ** خود جگر چه بود که خارا خون شود
  • Bu ciğerlerin kan olmaması katılıktan, şaşkınlıktan, dünya ile uğraşmadan ve talihsizliktendir.
  • این جگرها خون نشد نز سختی است ** غفلت و مشغولی و بد بختی است‌‌
  • Bir gün kan kesilir ama bu kan kesilmesinin o gün faydası yok. Kan kesilme işe yararken kan kesil!
  • خون شود روزی که خونش سود نیست ** خون شو آن وقتی که خون مردود نیست‌‌
  • Mademki kulların kölelerin, şahadeti makbul değildir, tam adalet sahibi, o kişiye derler ki gulyabani kölesi olmasın.
  • چون گواهی بندگان مقبول نیست ** عدل او باشد که بنده‌‌ی غول نیست‌‌
  • Kur’an’da peygambere “Biz seni şahit olarak gönderdik” denmiştir. Çünkü o, varlıktan hür oğlu hürdür.
  • گشت ارسلناک شاهد در نذر ** ز آن که بود از کون او حر ابن حر
  • Ben, mademki hürüm; hiddet beni nasıl bağlar, kendisine nasıl kul eder? Burada Tanrı sıfatlarından başka sıfat yoktur, beri gel! 3825
  • چون که حرم خشم کی بندد مرا ** نیست اینجا جز صفات حق در آ
  • Beri gel ki Tanrı’nın ihsanı seni azat etsin. Çünkü onun rahmeti gazabından üstün ve arıktır.
  • اندر آ کازاد کردت فضل حق ** ز آن که رحمت داشت بر خشمش سبق‌‌
  • Beri gel ki şimdi tehlikeden kurtuldun, kaçtın kimya seni cevher haline soktu.
  • اندر آ اکنون که رستی از خطر ** سنگ بودی کیمیا کردت گهر
  • Küfürden ve dikenliğinden kurtuldun, artık Tanrı bahçesinde bir gül gibi açıl!
  • رسته‌‌ای از کفر و خارستان او ** چون گلی بشکفته در بستان هو