English    Türkçe    فارسی   

1
584-608

  • Ama kanatlanınca o kendisinden teklifsizce, iyi ve kötü ıslık olmaksızın uçar.
  • چون بر آرد پر بپرد او به خود ** بی‌‌تکلف بی‌‌صفیر نیک و بد
  • Senin sözün Şeytan’ı susturur, senin lütuf ve keremin, bizim kulağımıza akıl ve fehim verir. 585
  • دیو را نطق تو خامش می‌‌کند ** گوش ما را گفت تو هش می‌‌کند
  • Söyleyen, sen olunca kulağımız, tamam akıldan ibarettir. Mademki deniz sensin, kurumuz da denizdir!
  • گوش ما هوش است چون گویا تویی ** خشک ما بحر است چون دریا تویی‌‌
  • Ey (sekizinci gökteki) Simak burcundan (denizin dibindeki) balığa kadar her şey, kendisinden nurlanmış olan! Seninle olunca yer, bize gökten daha iyidir.
  • با تو ما را خاک بهتر از فلک ** ای سماک از تو منور تا سمک‌‌
  • Sensiz, biz göğün tâ üstünde bile karanlık içindeyiz. Ey ay! Gayrı bu felek, nedir ki seninle mukayese edilebilsin?
  • بی‌‌تو ما را بر فلک تاریکی است ** با تو ای ماه این فلک باری کی است‌‌
  • Göklerin sûreta yüksekliği var. Mana yüzünden yükseklik, temiz ruhundur.
  • صورت رفعت بود افلاک را ** معنی رفعت روان پاک را
  • Sûreta yükseklik, cisimlerindir, fakat mana huzurunda cisimler, isimlerden ibarettir. 590
  • صورت رفعت برای جسمهاست ** جسمها در پیش معنی اسمهاست‌‌
  • Vezirin “Halveti terk etmem" diye cevap vermesi
  • جواب گفتن وزیر که خلوت را نمی‌‌شکنم
  • Vezir dedi ki: “Delillerinizi kısa kesiniz; nasihatimi, can ve gönülden dinleyiniz.
  • گفت حجتهای خود کوته کنید ** پند را در جان و در دل ره کنید
  • Emin isem, emin adam ittiham edilmez göğe yer desem bile!
  • گر امینم متهم نبود امین ** گر بگویم آسمان را من زمین‌‌
  • Eğer ben mahzı kemâl isem kemâli inkâr nedir? Değilsem bu zahmet, bu eziyet ne oluyor?
  • گر کمالم با کمال انکار چیست ** ور نیم این زحمت و آزار چیست‌‌
  • Ben bu halvetten çıkmayacağım çünkü kalp ahvali ile meşgulüm.”
  • من نخواهم شد از این خلوت برون ** ز آن که مشغولم به احوال درون‌‌
  • Müritlerin vezire yalvarması
  • اعتراض مریدان در خلوت وزیر
  • Hepsi birden dediler ki: “Ey vezir, inkâr etmiyoruz, bizim sözümüz ağyarın sözü gibi değildir. 595
  • جمله گفتند ای وزیر انکار نیست ** گفت ما چون گفتن اغیار نیست‌‌
  • Ayrılığından gözyaşlarımız akmakta, canımızın tâ içinden ahu vahlar coşmakta!”
  • اشک دیده‌‌ست از فراق تو دوان ** آه آه است از میان جان روان‌‌
  • Çocuk dadı ile kavga etmez. Gerçi ne kötüyü bilir ne iyiyi... Fakat boyuna ağlar durur!
  • طفل با دایه نه استیزد و لیک ** گرید او گر چه نه بد داند نه نیک‌‌
  • Biz çenk gibiyiz sen mızrak vurmaktasın; inleme bizden değil, sen inliyorsun!
  • ما چون چنگیم و تو زخمه می‌‌زنی ** زاری از ما نی تو زاری می‌‌کنی‌‌
  • Biz ney gibiyiz, bizdeki nağme senden. Biz dağ gibiyiz, bizdeki seda senden.
  • ما چو ناییم و نوا در ما ز تست ** ما چو کوهیم و صدا در ما ز تست‌‌
  • Kazanıp kaybetmede satranç oyunu gibiyiz; ey huyları güzel! Bizim kazanıp kaybetmemiz sendendir. 600
  • ما چو شطرنجیم اندر برد و مات ** برد و مات ما ز تست ای خوش صفات‌‌
  • Ey bizim canımıza can olan! Biz kim oluyoruz ki seninle ortada olalım, görünelim!
  • ما که باشیم ای تو ما را جان جان ** تا که ما باشیم با تو در میان‌‌
  • Biz yokuz. Varlıklarımız, fâni suretle gösteren Vücud-u Mutlak olan sensin.
  • ما عدمهاییم و هستیهای ما ** تو وجود مطلقی فانی نما
  • Biz umumiyetle aslanlarız ama bayrak üstüne resmedilmiş aslanlar! Onların zaman zaman hareketleri, hamleleri rüzgârdandır.
  • ما همه شیران ولی شیر علم ** حمله‌‌شان از باد باشد دم‌‌به‌‌دم‌‌
  • Aslanların saldırışı meydânda; lâkin rüzgâr gizlidir. O gizli olan, aslâ eksik olmasın. (T.M. 602)
  • حمله شان پیدا و ناپیداست باد ** آن که ناپیداست هرگز کم مباد
  • Hareketimiz de, varlığımız da senin vergindir. Varlığımız umumiyetle senin icadındır. 605
  • باد ما و بود ما از داد تست ** هستی ما جمله از ایجاد تست‌‌
  • Yoksa varlık lezzetini gösterdin. Yok olanı kendine âşık eylemiştin!
  • لذت هستی نمودی نیست را ** عاشق خود کرده بودی نیست را
  • O in’am ve ihsanın lezzetini... Mezeyi, şarabı ve kadehi esirgeme!
  • لذت انعام خود را وامگیر ** نقل و باده و جام خود را وامگیر
  • Esirgersen kim arayıp tarıyabilir? Nakış nakkaşla nasıl mücadele eder?
  • ور بگیری کیت جستجو کند ** نقش با نقاش چون نیرو کند