English    Türkçe    فارسی   

2
1018-1042

  • “Riya ile tespih, külhanda biten yeşilliğe benzer” mealinde bir hadis vardır, bunu böyle bil ey ulu kişi!
  • پس بدان که صورت خوب و نکو ** با خصال بد نیرزد یک تسو
  • Güzel ve iyi suret, bil ki kötü huyla beraber olunca bir kalp akça bile değmez!
  • ور بود صورت حقیر و ناپذیر ** چون بود خلقش نکو در پاش میر
  • Bil ki zahiri suret yok olur, fakat mana âlemi ebedidir, kalır. 1020
  • صورت ظاهر فنا گردد بدان ** عالم معنی بماند جاودان‏
  • Testinin suretiyle ne vakte dek oynayıp duracaksın? Testinin nakşından geç, ırmağa, suya yürü.
  • چند بازی عشق با نقش سبو ** بگذر از نقش سبو رو آب جو
  • Suretini gördün ama manadan gafilsin. Akıllıysan sedeften bir inci seç, çıkar.
  • صورتش دیدی ز معنی غافلی ** از صدف دری گزین گر عاقلی‏
  • Âlemdeki bu sedefe benzeyen kalıpların hepsi can denizinden diriyse de,
  • این صدفهای قوالب در جهان ** گر چه جمله زنده‏اند از بحر جان‏
  • Her sedefte inci bulunmaz, gözünü aç da her birinin içine bak!
  • لیک اندر هر صدف نبود گهر ** چشم بگشا در دل هر یک نگر
  • Onda ne var, bunda ne var? Onu anla. Çünkü o değerli inci nadir bulunur. 1025
  • کان چه دارد وین چه دارد می‏گزین ** ز انکه کمیاب است آن در ثمین‏
  • Surete talip olursan (bu şuna benzer:) bir dağ, görünüşte büyüklük bakımından lâl’in yüzlerce mislidir.
  • گر به صورت می‏روی کوهی به شکل ** در بزرگی هست صد چندان که لعل‏
  • Senin elin, ayağın, saçın, sakalın da gözünden yüzlerce defa daha büyüktür.
  • هم به صورت دست و پا و پشم تو ** هست صد چندان که نقش چشم تو
  • Fakat iki gözün, bütün azadan daha kıymetli olduğu meydandadır.
  • لیک پوشیده نباشد بر تو این ** کز همه اعضا دو چشم آمد گزین‏
  • Gönlüne gelen bir tek düşünce yüzünden de yüzlerce cihan, bir anda baş aşağı devrilir gider.
  • از یک اندیشه که آید در درون ** صد جهان گردد به یک دم سر نگون‏
  • Padişahın cismi, surette birdir ama yüz binlerce asker, arkasından koşar. 1030
  • جسم سلطان گر به صورت یک بود ** صد هزاران لشکرش در پی دود
  • Fakat o tertemiz padişahın şekli ve sureti de gizli bir fikre mahkûmdur.
  • باز شکل و صورت شاه صفی ** هست محکوم یکی فکر خفی‏
  • Gör ki bu sayısız halk, bir tefekkür yüzünden yeryüzünde akıp giden sel gibidir.
  • خلق بی‏پایان ز یک اندیشه بین ** گشته چون سیلی روانه بر زمین‏
  • Halk, o düşünceyi küçük ve ehemmiyetsiz görür ama sel gibi cihanı suya boğar, alıp götürür.
  • هست آن اندیشه پیش خلق خرد ** لیک چون سیلی جهان را خورد و برد
  • Âlem de her hünerin fikirle kaim olduğunu,
  • پس چو می‏بینی که از اندیشه‏ای ** قایم است اندر جهان هر پیشه‏ای‏
  • Evlerin, köşklerin, şehirlerin, dağların, sahraların, nehirlerin hep onda meydana geldiğini, 1035
  • خانه‏ها و قصرها و شهرها ** کوهها و دشتها و نهرها
  • Denizdeki balığın denizin vücuduyla yaşadığı gibi yerin de, denizin de, güneşin de, göğün de fikirle diri bulunduğunu mademki görmektesin.
  • هم زمین و بحر و هم مهر و فلک ** زنده از وی همچو کز دریا سمک‏
  • Neden kör gibisin, neden ahmaklık ediyorsun, neden sence ten Süleyman gibi oluyor da fikir karınca gibi?
  • پس چرا از ابلهی پیش تو کور ** تن سلیمان است و اندیشه چو مور
  • Gözüne dağ, büyük görünüyor da fikri fare gibi küçük, dağı kurt gibi büyük sanıyorsun.
  • می‏نماید پیش چشمت که بزرگ ** هست اندیشه چو موش و کوه گرگ‏
  • Âlem, gözünde pek korkunç, pek büyük görünmekte… Buluttan, gökten, gök gürlemesinden ürküp korkuyor, tir, tir titriyorsun.
  • عالم اندر چشم تو هول و عظیم ** ز ابر و رعد و چرخ داری لرز و بیم‏
  • Hâlbuki ey eşekten aşağı kişi, fikir âleminden emin ve gafilsin, bir taş gibi o, cihandan haberin yok! 1040
  • وز جهان فکرتی ای کم ز خر ** ایمن و غافل چو سنگ بی‏خبر
  • Çünkü suretten ibaretsin, akıldan nasibin yok. İnsan huylu değilsin, bir eşek sıpasısın!
  • ز انکه نقشی وز خرد بی‏بهره‏ای ** آدمی خو نیستی خر کره‏ای‏
  • Bilgisizlikten gölgeyi adam görüyorsun da insan o yüzden sence bir oyuncaktan ibaret, değersiz bir şey.
  • سایه را تو شخص می‏بینی ز جهل ** شخص از آن شد نزد تو بازی و سهل‏