English    Türkçe    فارسی   

2
1161-1185

  • Öyle bir doğanım ki Hüma bile bana hayran olur. Baykuş kim oluyor ki sırımı bilsin.
  • بازم و حیران شود در من هما ** جغد که بود تا بداند سر ما
  • Padişah, benim kurtulmam için zindanı açtı, Yüz binlerce mahpusu azat etti.
  • شه برای من ز زندان یاد کرد ** صد هزاران بسته را آزاد کرد
  • Bir zamancağız beni baykuşlara hemdem etti de benim yüzümden baykuşları doğanlaştırdı.
  • یک دمم با جغدها دمساز کرد ** از دم من جغدها را باز کرد
  • Ne mutlu o doğana ki uçuşuma uyar; talihi yâr olur da sırrımı anlar.
  • ای خنک جغدی که در پرواز من ** فهم کرد از نیک بختی راز من‏
  • Bana yapışın da doğan olun, baykuşsanız bile doğanlaşın! 1165
  • در من آویزید تا نازان شوید ** گر چه جغدانید شهبازان شوید
  • Böyle bir padişaha sevgili olan nereye düşerse, düşsün, nasıl olur da garip olur.?
  • آن که باشد با چنان شاهی حبیب ** هر کجا افتد چرا باشد غریب‏
  • Padişah kimin derdine derman olursa o, ney gibi feryat eder, sessiz sedasız kalmaz.
  • هر که باشد شاه دردش را دوا ** گر چو نی نالد نباشد بی‏نوا
  • Ben mülk sahibiyim, başkasının sofrasına oturup yemeğini yemiyorum. Padişah, uzaktan benim davulumu çalmakta, nöbetimi vurmakta.
  • مالک ملکم نیم من طبل خوار ** طبل بازم می‏زند شه از کنار
  • Benim davulumu döğen “İrciî” sesidir. Benimle dâvaya girişenlerin rağmine şahidim, Allah’tır.
  • طبل باز من ندای ارجعی ** حق گواه من به رغم مدعی‏
  • Padişahın cinsinden değilim, hâşa, bunu iddia etmiyorum. Fakat onun tecellisiyle, onun nuruna sahibim. 1170
  • من نیم جنس شهنشه دور از او ** لیک دارم در تجلی نور از او
  • Cins oluş, sade şekil ve zat bakımından değildir. Su, nebatta toprağın cinsinden sayılır.
  • نیست جنسیت ز روی شکل و ذات ** آب جنس خاک آمد در نبات‏
  • Rüzgâr, ateşi yaktığı, yanmasına yardım ettiği için rüzgârın cinsi demektir. Nihayet şarap, tabiata neşe verdiğinden onun cinsidir.
  • باد جنس آتش آمد در قوام ** طبع را جنس آمده ست آخر مدام‏
  • Cinsimiz, padişah cinsinden olmadığı için varlığımız onun varlığına büründü, yok oldu.
  • جنس ما چون نیست جنس شاه ما ** مای ما شد بهر مای او فنا
  • Varlığımız kalmayınca da tek olarak onun varlığı kaldı. Ben onun atının ayağı önünde toz gibiyim, toz gibi!
  • چون فنا شد مای ما او ماند فرد ** پیش پای اسب او گردم چو گرد
  • Can da, canın nişaneleri de toprak oldu. Toprakta onun ayak izi var.” 1175
  • خاک شد جان و نشانیهای او ** هست بر خاکش نشان پای او
  • Bu izi bulmak için ayağı altında toprak ol ki başı dik kişilerin tacı olasın.
  • خاک پایش شو برای این نشان ** تا شوی تاج سر گردن کشان‏
  • Sizi şeklimin aldatmaması için sözümü dinlemeden şarabımı için, mezemi yiyin.
  • تا که نفریبد شما را شکل من ** نقل من نوشید پیش از نقل من‏
  • Nice kişiler var ki suret, onların yolarını kesti. Surette kastettiler, Allah’a çattılar.
  • ای بسا کس را که صورت راه زد ** قصد صورت کرد و بر الله زد
  • Bu can da, bedenle birleşmiştir ya. Fakat hiç can bedene benzer mi?
  • آخر این جان با بدن پیوسته است ** هیچ این جان با بدن مانند هست‏
  • Göz nuru iç yağıyla eş olmuştur, gönül nuru bir katre kanda gizli. 1180
  • تاب نور چشم با پیه است جفت ** نور دل در قطره‏ی خونی نهفت‏
  • Neşe ciğerin kızılındandır, gam karasında; akıl bir mum gibi beynim içinde.
  • شادی اندر گرده و غم در جگر ** عقل چون شمعی درون مغز سر
  • Bu alâkadar keyfiyetsiz bir tarzdadır. Akıllar, bu keyfiyetsizliği bilmede âcizdir.
  • این تعلقها نه بی‏کیف است و چون ** عقلها در دانش چونی زبون‏
  • Külli can, cüzi cana alâkalandı; can ondan bir inci alıp boynuna koydu.
  • جان کل با جان جزو آسیب کرد ** جان از او دری ستد در جیب کرد
  • Meryem nasıl gönüller alan Mesih’e gebe kaldıysa can da onun gibi koynuna aldığı o inciden gebe kaldı.
  • همچو مریم جان از آن آسیب جیب ** حامله شد از مسیح دل فریب‏
  • Fakat o Mesih, kuru ve yaş üstünde, yeryüzünde seyahat eden Mesih değildir. O Mesih’in şanı seyahatten yücedir. 1185
  • آن مسیحی نه که بر خشک و تر است ** آن مسیحی کز مساحت برتر است‏