English    Türkçe    فارسی   

2
1266-1290

  • Bu iki günceğizinde olsun, kuvvetin varken kocalığını Hak yoluna sarf et.
  • این دو روزک را که زورت هست زود ** پیر افشانی بکن از راه جود
  • Elinde kalan şu kadarcık tohumu olsun ek de bu iki anlık müddetten uzun bir ömür bitsin.
  • این قدر تخمی که مانده ستت بباز ** تا بروید زین دو دم عمر دراز
  • Bu aydın çırağ sönmeden kendine gel de hemen fitilini düzelt, yağını tazele.
  • تا نمرده ست این چراغ با گهر ** هین فتیله‏اش ساز و روغن زودتر
  • Yarın yaparım deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin ,agâh ol!
  • هین مگو فردا که فرداها گذشت ** تا به کلی نگذرد ایام کشت‏
  • Nasihatimi dinle: Ten, kuvvetli bir bağdır. Yeniyi istiyorsan, eskiden soyun! 1270
  • پند من بشنو که تن بند قوی است ** کهنه بیرون کن گرت میل نوی است‏
  • Dudağını yum, altın dolu avucunu aç. Ten nekesliğini bırak, cömertliği ele al.
  • لب ببند و کف پر زر بر گشا ** بخل تن بگذار و پیش آور سخا
  • Cömertlik, şehvetleri, lezzetleri terk etmedir. Şehvet yüzünden düşen kalkmamıştır.
  • ترک شهوتها و لذتها سخاست ** هر که در شهوت فرو شد بر نخاست‏
  • Bu cömertlik, cennet selvisinin bir dalıdır. Yazıklar olsun böyle bir dalı elinden bırakana.
  • این سخا شاخی است از سرو بهشت ** وای او کز کف چنین شاخی بهشت‏
  • Bu heva ve hevesi bırakma, sapasağlam bir iptir. Bu dal, canı göğe çeker.
  • عروة الوثقی است این ترک هوا ** بر کشد این شاخ جان را بر سما
  • Ey güzel yollu, cömertlik dalı seni yukarı çeke, çeke aslına eriştirdi mi, 1275
  • تا برد شاخ سخا ای خوب کیش ** مر ترا بالا کشان تا اصل خویش‏
  • Güzellik Yusuf’un, bu âlem kuyu gibidir. Bu ip de Allah emrine sabretmedir.
  • یوسف حسنی و این عالم چو چاه ** وین رسن صبر است بر امر اله‏
  • Ey Yusuf, ip sarktı, iki elinle yapış. İpten gafil olma, vakit geçiyor.
  • یوسفا آمد رسن در زن دو دست ** از رسن غافل مشو بی‏گه شده ست‏
  • Allah’a hamdolsun ki bu ipi sarkıttılar, fazıl ve rahmeti birbirine kattılar.
  • حمد لله کین رسن آویختند ** فضل و رحمت را بهم آمیختند
  • Bu ipe yapış da yeni bir can âlemi apaşikar, fakat görünmez bir âlem göresin.
  • تا ببینی عالم جان جدید ** عالم بس آشکار ناپدید
  • Hakikatte yok olan şu cihan var gibi görünmekte, hakikatte var olan cihan da adamakıllı gizlenmede. 1280
  • این جهان نیست چون هستان شده ** و آن جهان هست بس پنهان شده‏
  • Rüzgâr esti mi toz toprak görünür, uçup savrulur, rüzgâr görünmez. Toz toprak kendisini gösterir, rüzgâra perde olur.
  • خاک بر باد است و بازی می‏کند ** کژنمایی پرده سازی می‏کند
  • Zahiren iş işleyen, hakikatte işsizdir, deriden ibarettir. Gizli olan içtir; asıl odur.
  • اینکه بر کار است بی‏کار است و پوست ** و انکه پنهان است مغز و اصل اوست‏
  • Toprak, rüzgârın elinde bir alete benzer. Asıl toprağı yüce ve tabiatı yüksek bil.
  • خاک همچون آلتی در دست باد ** باد را دان عالی و عالی نژاد
  • Toprağa mensup gözün bakışı da toprağa düşer. Rüzgârı gören göz başka bir çeşittir.
  • چشم خاکی را به خاک افتد نظر ** باد بین چشمی بود نوعی دگر
  • Atı at bilir; at, atın eşitidir. Binicinin ahvalini de binici bilir. 1285
  • اسب داند اسب را کاو هست یار ** هم سواری داند احوال سوار
  • Duygu gözü attır, binici Hak nuru. Binici olmadıkça at, zaten işe yaramaz ki.
  • چشم حس اسب است و نور حق سوار ** بی‏سواره اسب خود ناید به کار
  • Şu halde ata terbiye ver, kötü huyunu terk ettir. Yoksa padişah onu kabul etmez.
  • پس ادب کن اسب را از خوی بد ** ور نه پیش شاه باشد اسب رد
  • Atın gözüne yol gösteren, padişahın gözüdür. Padişahın gözü olmadıkça at, bir şey göremez.
  • چشم اسب از چشم شه رهبر بود ** چشم او بی‏چشم شه مضطر بود
  • Atların gözleri, ottan, otlaktan başka bir yerde değildir. Onları buralardan başka nereye çağırsan “ gelmem, niye geleyim” derler.
  • چشم اسبان جز گیاه و جز چرا ** هر کجا خوانی بگوید نه چرا
  • Allah nuru, duygu nuruna binmiştir de ondan sonra can, Allah’a rağbet etmiştir. 1290
  • نور حق بر نور حس راکب شود ** آن گهی جان سوی حق راغب شود