English    Türkçe    فارسی   

2
1596-1620

  • Ruh yaprağını sararmış, kararmış bir halde görüyorsun da padişahın gazabından yine haberin yok.
  • چون که برگ روح خود زرد و سیاه ** می‏ببینی چون ندانی خشم شاه‏
  • Padişahın güneşi itap burcunda olunca yüzleri kebap gibi karartır.
  • آفتاب شاه در برج عتاب ** می‏کند روها سیه همچون کباب‏
  • O Utarit’in sayfaları, bizim canımızdır; o sayfalardaki beyazlık, karalık, bizim mizanımız.
  • آن عطارد را ورقها جان ماست ** آن سپیدی و آن سیه میزان ماست‏
  • Sonra ruhları; sevdadan, acizlikten kurtarsın diye tekrar kırmızı ve yeşil bir ferman yazar.
  • باز منشوری نویسد سرخ و سبز ** تا رهند ارواح از سودا و عجز
  • Hulâsa ilkbaharın yazıp çizdiği şeyler de kavsikuzah gibi kırmızı ve yeşil sayılır”. 1600
  • سرخ و سبز افتاد نسخ نو بهار ** چون خط قوس و قزح در اعتبار
  • Hüthüdün küçücük vücudunu görünce,Belkıs’ın kalben Süleymen Âleyhisselâm’dangelen haberi ulu bulması
  • عکس تعظیم پیغام سلیمان علیه السلام در دل بلقیس از صورت حقیر هدهد
  • Belkıs’a yüzlerce rahmet olsun. Tanrı, ona yüzlerce erkeğin aklını vermişti.
  • رحمت صد تو بر آن بلقیس باد ** که خدایش عقل صد مرده بداد
  • Bir hüthüt kuşu, Süleyman’dan birkaç satırdan ibaret bir mektup getirdi.
  • هدهدی نامه بیاورد و نشان ** از سلیمان چند حرفی با بیان‏
  • Belkıs okudu. Elçinin getirdiği o şümullü nükteleri hor görmedi.
  • خواند او آن نکتهای با شمول ** با حقارت ننگرید اندر رسول‏
  • Gözü, hüthütü gördü, gönlü onun Anka olduğunu anladı. Duygusu onu bir köpekten ibaret gördü, gönlüyse bir derya.
  • جسم هدهد دید و جان عنقاش دید ** حس چو کفی دید و دل دریاش دید
  • Akıl, bu iki renkli tılsımlar yüzünden Muhammet’le, Ebucehil’lerin savaştığı gibi duygu ile savaşır durur. 1605
  • عقل با حس زین طلسمات دو رنگ ** چون محمد با ابو جهلان به جنگ‏
  • Kâfirler, Ahmet’i beşer gördüler. Çünkü onun ayı böldüğünü görmemişlerdi.
  • کافران دیدند احمد را بشر ** چون ندیدند از وی انشق القمر
  • Hisse ait gözüne toprak serp. His gözü, akla da düşmandır, dine de.
  • خاک زن در دیده‏ی حس بین خویش ** دیده‏ی حس دشمن عقل است و کیش‏
  • Allah duygu gözüne kör dedi, putperest dedi, bizim zıddımız dedi.
  • دیده‏ی حس را خدا اعماش خواند ** بت پرستش گفت و ضد ماش خواند
  • Çünkü o, köpüğü gördü de denizi görmedi. Bu demi gördü de yarını görmedi.
  • ز انکه او کف دید و دریا را ندید ** ز انکه حالی دید و فردا را ندید
  • Bu günün sahibi de odur, yarının sahibi de. Her ana sahip olan, önünde durup durur da o, hazineden bir pul bile görmez. 1610
  • خواجه‏ی فردا و حالی پیش او ** او نمی‏بیند ز گنجی جز تسو
  • Bir zere bile o güneşten haber verir ve güneş; o zerreye kul, köle kesilir.
  • ذره‏ای ز آن آفتاب آرد پیام ** آفتاب آن ذره را گردد غلام‏
  • Birlik denizinin elçisi olan katraya yedi deniz esir olur.
  • قطره‏ای کز بحر وحدت شد سفیر ** هفت بحر آن قطره را باشد اسیر
  • Bir avuç toprak bile onun yüzünden çevikleşirse felekler, o, bir avuç toprağın önüne baş koyar.
  • گر کف خاکی شود چالاک او ** پیش خاکش سر نهد افلاک او
  • Âdemin toprağı Allahtan çevikleşince Allah melekleri o toprağın önünde secde ettiler.
  • خاک آدم چون که شد چالاک حق ** پیش خاکش سر نهند املاک حق‏
  • Göğün yarılması nedendi? Toprakla olan münasebeti kaldıran, müşkülleri halleden bir gözden. 1615
  • السماء انشقت آخر از چه بود ** از یکی چشمی که خاکی بر گشود
  • Toprak, kesafeti yüzünden suyun dibine gider. Öyle olduğu halde toprağa bak ki çevikleşti, süratle Arşı bile geçti.
  • خاک از دردی نشیند زیر آب ** خاک بین کز عرش بگذشت از شتاب‏
  • Bil ki o letafet sudan değildir, ancak Verici ve Eşsiz, Örneksiz Yaratıcının ihsanından,.
  • آن لطافت پس بدان کز آب نیست ** جز عطای مبدع وهاب نیست‏
  • Dilerse havayı, ateşi aşağılatır, dilerse dikeni gülden üstün eder.
  • گر کند سفلی هوا و نار را ** ور ز گل او بگذراند خار را
  • Allah hükmedicidir, dilediğini yapar. Derdin ta kendisinden deva yaratır.
  • حاکم است و یفعل الله ما یشاء ** کاو ز عین درد انگیزد دوا
  • Havayı, ateşi aşağılatırsa onları karartır, bulandırır, ağırlaştırır. 1620
  • گر هوا و نار را سفلی کند ** تیرگی و دردی و ثقلی کند