English    Türkçe    فارسی   

2
1848-1872

  • Ah. Sevgilimiz, gamımızı yakıp mahvedince gece yalnızlığı bile geçti, gündüz oldu.
  • اه که چون دل دار ما غم سوز شد ** خلوت شب در گذشت و روز شد
  • Ay, ancak geceleyin cilve eder. Gönlün istediği sevgiliyi gönül derdinden başka bir şey de arama.
  • جز به شب جلوه نباشد ماه را ** جز به درد دل مجو دل خواه را
  • Fakat sen, İsa’yı bıraktın da eşeği besledin. Hulâsa eşek gibi perdenin ardında kaldın gitti! 1850
  • ترک عیسی کرده خر پرورده‏ای ** لاجرم چون خر برون پرده‏ای‏
  • Bilgi ve irfan, İsa’nın talihidir, ey eşek sıfatlı, eşeğin talihi değil!
  • طالع عیسی است علم و معرفت ** طالع خر نیست ای تو خر صفت‏
  • Eşeğin anırmasını duyar, acırsın. Hâlbuki bilmezsin ki eşek, sana eşeklik telkin ediyor.
  • ناله‏ی خر بشنوی رحم آیدت ** پس ندانی خر خری فرمایدت‏
  • İsa’ya acı, eşeğe değil. Tabiatı aklına baş etme.
  • رحم بر عیسی کن و بر خر مکن ** طبع را بر عقل خود سرور مکن‏
  • Bırak tabiatını, ağlaya dursun. Sen, ondan al, canın borcunu öde!
  • طبع را هل تا بگرید زار زار ** تو از او بستان و وام جان گزار
  • Yeter artık yıllarca eşeğe kul oldun. Çünkü eşeğe kul olan, eşeğin ardından gider. “Onları artta bırakın”dan murat nefsindir. 1855
  • سالها خربنده بودی بس بود ** ز انکه خربنده ز خر واپس بود
  • Nefis geride, aklın ilerde gerek.
  • ز اخروهن مرادش نفس تست ** کاو به آخر باید و عقلت نخست‏
  • Ama bu aşağılık akıl da eşekle aynı mizaçta. Çünkü bütün fikri onu nasıl elde ederimden ibaret.
  • هم مزاج خر شده ست این عقل پست ** فکرش این که چون علف آرم بدست‏
  • İsa’nın eşeği gönül mizacına malik olmuş, akıllar makamında yer tutmuştur.
  • آن خر عیسی مزاج دل گرفت ** در مقام عاقلان منزل گرفت‏
  • Çünkü akıl galebe çalmıştı, eşekse zayıftı. Eşek, şişman ve kuvvetli biniciden zayıflar.
  • ز انکه غالب عقل بود و خر ضعیف ** از سوار زفت گردد خر نحیف‏
  • Ey eşek değerli; aklının azlığından bu eşek, ejderhalaştı. 1860
  • و ز ضعیفی عقل تو ای خر بها ** این خر پژمرده گشته ست اژدها
  • Gönlün İsa’dan hastalandıysa yine ondan iyileşir, sıhhat yine ondan gelir, onu bırakma.
  • گر ز عیسی گشته‏ای رنجور دل ** هم از او صحت رسد او را مهل‏
  • Ey nefesi hoş Mesih, cihanda yılansız hazine olmaz, eziyetlerle nasılsın?
  • چونی ای عیسای عیسی دم ز رنج ** که نبود اندر جهان بی‏مار گنج‏
  • İsa, Yahudileri görünce ne hale gelir; Yusuf, hasetçi kardeşler elinde ne olur?
  • چونی ای عیسی ز دیدار جهود ** چونی ای یوسف ز مکار حسود
  • Sen, gece gündüz bu azgın kavmin ardından koştukça, nasıl olur da gece gibi, gündüz gibi ömre medet bağışlar, yardım edersin?
  • تو شب و روز از پی این قوم غمر ** چون شب و روزی مدد بخشای عمر
  • Ah safra illetine tutulmuş o hünersiz kişilerden! Safradan ne hüner meydana gelir? Ancak baş ağrısı. 1865
  • چونی از صفراییان بی‏هنر ** چه هنر زاید ز صفرا درد سر
  • Sen, hemen doğu güneşinin yaptığını yap. Bizse nifak hile, hırsızlık ve riya içinde yüzelim!
  • تو همان کن که کند خورشید شرق ** ما نفاق و حیله و دزدی و زرق‏
  • Sen dünyada da balsın, dinde de.. Bizse sirke. Safraya ancak sirkengübin iyi eder, giderir.
  • تو عسل ما سرکه در دنیا و دین ** دفع این صفرا بود سرکنگبین‏
  • Hâlbuki biz karın ağrısına tutulmuş olduğumuz halde boyuna sirkeyi artırıp duruyoruz. Sen keremi terk etme de balı artır!
  • سرکه افزودیم ما قوم زحیر ** تو عسل بفزا کرم را وامگیر
  • Bizden bu lâyıktı, bunu yaptık. Kum, gözde ancak körlüğü fazlalaştırır.
  • این سزید از ما چنان آمد ز ما ** ریگ اندر چشم چه فزاید عما
  • Fakat ey aziz sürme, senden her değersiz şey, değer bulur, bir şey olur; sana bu lâyıktır. 1870
  • آن سزد از تو أیا کحل عزیز ** که بیابد از تو هر ناچیز چیز
  • Bu zalimlerin ateşinden gönlün kebap olduğu halde daima “Yarabbi, kavmime hidayet et” diye hitap ediyordun.
  • ز آتش این ظالمانت دل کباب ** از تو جمله اهد قومی بد خطاب‏
  • Sen, öd ağacı madensin. Seni ateşe atsalar, bu âlem, ıtırla, fesleğen kokusuyla dolar.
  • کان عودی در تو گر آتش زنند ** این جهان از عطر و ریحان آگنند