English    Türkçe    فارسی   

2
1922-1946

  • Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
  • خود بدانی چون بر آری سر ز خواب ** ختم شد و الله أعلم بالصواب‏
  • Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
  • مر ترا نه قوت خوردن بدی ** نه ره و پروای قی کردن بدی‏
  • Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
  • می‏شنیدم فحش و خر می‏راندم ** رب یسر زیر لب می‏خواندم‏
  • Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim. 1925
  • از سبب گفتن مرا دستور نه ** ترک تو گفتن مرا مقدور نه‏
  • Her an gönlümdeki dert yüzünden, Yarabbi, kavmime yolu sen göster, çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.
  • هر زمان می‏گفتم از درد درون ** اهد قومی إنهم لا یعلمون‏
  • Derdinden kurtulan adam, secdeler etmekte “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan!
  • سجده‏ها می‏کرد آن رسته ز رنج ** کای سعادت ای مرا اقبال و گنج‏
  • Ey yüce kişi! Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın sana şükretmeye kudreti yok.
  • از خدا یابی جزاها ای شریف ** قوت شکرت ندارد این ضعیف‏
  • Mükâfatını Allah versin. Ağzım, dilim, sana şükretmekte âciz” demekteydi.
  • شکر حق گوید ترا ای پیشوا ** آن لب و چانه ندارم و آن نوا
  • İşte akıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir. 1930
  • دشمنی عاقلان زین‏سان بود ** زهر ایشان ابتهاج جان بود
  • Ahmağın dostluğu ise eziyettir, sapıklıktır. Misal olarak birde hikâyeyi dinle:
  • دوستی ابله بود رنج و ضلال ** این حکایت بشنو از بهر مثال‏
  • Bir adamın, ayının vefakârlığına güvenmesi
  • اعتماد کردن بر تملق و وفای خرس‏
  • Bir ejderha bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri, giderken ayının bağırmasını duydu.
  • اژدهایی خرس را در می‏کشید ** شیر مردی رفت و فریادش رسید
  • Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.
  • شیر مردانند در عالم مدد ** آن زمان کافغان مظلومان رسد
  • Mazlumların seslerini her yerden işitirler, Hak rahmeti gibi o tarafa koşarlar.
  • بانگ مظلومان ز هر جا بشنوند ** آن طرف چون رحمت حق می‏دوند
  • Âlemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan, gizli dertlerin tabibi bulunan o erler; 1935
  • آن ستونهای خللهای جهان ** آن طبیبان مرضهای نهان‏
  • Muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler. Onlar, Hak gibi illetsiz, rüşvetsiz kişilerdir.
  • محض مهر و داوری و رحمتند ** همچو حق بی‏علت و بی‏رشوتند
  • Onlardan birine “Can ve gönülden ettiğin bu yardım için, neden yardım ediyorsun?” denilse ancak “ yardım isteyenin gamından, çaresizliğinden” der.
  • این چه یاری می‏کنی یک بارگیش ** گوید از بهر غم و بی‏چارگیش‏
  • Erin avı merhamettir. İlaç, âlemde dertten başka bir şey aramaz.
  • مهربانی شد شکار شیر مرد ** در جهان دارو نجوید غیر درد
  • Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar.
  • هر کجا دردی دوا آن جا رود ** هر کجا پستی است آب آن جا دود
  • Sana da rahmet suyu gerekse yürü, alçal da sonra rahmet suyunu iç, sarhoş ol. 1940
  • آب رحمت بایدت رو پست شو ** و آن گهان خور خمر رحمت مست شو
  • Ta başa kadar rahmet içinde rahmet var. Oğul, bir tek rahmete dalma, bir tek rahmete kani olma.
  • رحمت اندر رحمت آمد تا به سر ** بر یکی رحمت فرومای ای پسر
  • Ey yiğit, gökyüzünü ayakaltına al, feleğin üstünden nağme seslerini duy!
  • چرخ را در زیر پا آر ای شجاع ** بشنو از فوق فلک بانگ سماع‏
  • Kulağından vesveseler pamuğunu çıkar ki, kâinat’ın cuş’u huruşunu duyasın.
  • پنبه‏ی وسواس بیرون کن ز گوش ** تا به گوشت آید از گردون خروش‏
  • Gözlerini ayıp kılından arıt ta gayp bağını, gayp selviliğini gör.
  • پاک کن دو چشم را از موی عیب ** تا ببینی باغ و سروستان غیب‏
  • Burnundan, beyninden nezleyi gider de Allah kokusu burnuna gelsin. 1945
  • دفع کن از مغز و از بینی زکام ** تا که ریح الله در آید در مشام‏
  • Sıtmadan, safradan hiçbir eser bırakma da âlemden şeker lezzetini bul.
  • هیچ مگذار از تب و صفرا اثر ** تا بیابی از جهان طعم شکر