English    Türkçe    فارسی   

2
2064-2088

  • O Müslüman, kızarak ve içinden “Lâ havle” diyerek ahmağı bırakıp gitti.
  • آن مسلمان ترک ابله کرد و تفت ** زیر لب لاحول‏گویان باز رفت‏
  • “Benim ona ciddiyetle nasihat vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller attı, büsbütün vehimlendi. 2065
  • گفت چون از جد و پندم وز جدال ** در دل او بیش می‏زاید خیال‏
  • Demek ki nasihat yolu kapandı” dedi. “Fa’rıd anhum” emrine bağlandı.
  • پس ره پند و نصیحت بسته شد ** امر أعرض عنهم پیوسته شد
  • Verdiğin ilâç derdi arttırırsa sen de sözü isteyene söylet. Abese suresini okusana.
  • چون دوایت می‏فزاید درد پس ** قصه با طالب بگو بر خوان عبس‏
  • Allah “Kör, Hakk’ı diliyorsa onun yoksulluğu yüzünden gönlünü kırmak yaraşmaz.
  • چون که اعمی طالب حق آمده ست ** بهر فقر او را نشاید سینه خست‏
  • Sen, halk, ulularından öğrensin diye uluları irşat etmek istiyorsun ama
  • تو حریصی بر رشاد مهتران ** تا بیاموزند عام از سروران‏
  • Ey Ahmet, büyüklerin bir kısmı seni dinlemeye koyulunca hoşlandın, belki, 2070
  • احمدا دیدی که قومی از ملوک ** مستمع گشتند گشتی خوش که بوک‏
  • Bu ulular, dine güzelce yardımcı olurlar, bunlar Arab’a Habeş’e reistir.
  • این رئیسان یار دین گردند خوش ** بر عرب اینها سرند و بر حبش‏
  • Bunların yüzünden İslam dininin şöhreti Basra’yı Tebük’ü aşar. Çünkü halk, padişahlarının dinindendir.
  • بگذرد این صیت از بصره و تبوک ** ز انکه الناس علی دین الملوک‏
  • Diye düşündün, bu yüzden de hidayet isteyen körden yüz çevirdin, onun sohbetinden sıkıldın.
  • زین سبب تو از ضریر مهتدی ** رو بگردانیدی و تنگ آمدی‏
  • “Bunlar her vakit ele geçmez. Sen dostlarımızdansın, vaktin de geniş.
  • که در این فرصت کم افتد این مناخ ** تو ز یارانی و وقت تو فراخ‏
  • Bu dar vakitte işime mâni olma. Bunu sana darılarak, kızarak söylemiyorum, nasihat yollu söylüyorum” dedin. 2075
  • مزدحم می‏گردیم در وقت تنگ ** این نصیحت می‏کنم نه از خشم و جنگ‏
  • Fakat Ey Ahmet, Allah indinde bu bir tek kör, yüzlerce Kayserden, yüzlerce vezirden yeğdir.
  • احمدا نزد خدا این یک ضریر ** بهتر از صد قیصر است و صد وزیر
  • İnsanlar madenlerdir, sözünü hatırına getir. Öyle maden olur ki yüz binlerce madenden daha değerlidir.
  • یاد الناس معادن هین بیار ** معدنی باشد فزون از صد هزار
  • Gizli kalmış lâl ve akik madeni, yüz binlerce bakır madeninden değerlidir.
  • معدن لعل و عقیق مکتنس ** بهتر است از صد هزاران کان مس‏
  • Ey Ahmet, burada malın faydası yok. Aşkla, dertle, dumanla dolu gönül lâzım.
  • احمدا اینجا ندارد مال سود ** سینه باید پر ز عشق و درد و دود
  • Gönlü aydın kör gelince kapıyı kapama. Ona nasihat ver, nasihat onun hakkıdır. 2080
  • اعمی روشن دل آمد در مبند ** پند او را ده که حق اوست پند
  • İki üç ahmak seni inkâr etse neden acılaşırsın, sen zaten şeker madenisin.
  • گر دو سه ابله ترا منکر شدند ** تلخ کی گردی چو هستی کان قند
  • İki üç ahmak seni itham etse bile Hak, sana tanıklık eder” dedi.
  • گر دو سه ابله ترا تهمت نهند ** حق برای تو گواهی می‏دهد
  • (Muhammed dedi ki:) “Âlemin ikrarından fariğim. Birisine Allah tanık olursa gayrı ona ne gam!
  • گفت از اقرار عالم فارغم ** آن که حق باشد گواه او را چه غم‏
  • Yarasa, güneşi göremez. Görüyorum dese bile gördüğü güneş değildir.
  • گر خفاشی را ز خورشیدی خوری است ** آن دلیل آمد که آن خورشید نیست‏
  • Yarasaların nefretinden de anlaşılıyor ki ben ulu Allah’ın parlak bir güneşiyim. 2085
  • نفرت خفاشکان باشد دلیل ** که منم خورشید تابان جلیل‏
  • Bir gül suyuna bokböcekleri rağbet etseler bu, onun gül olmadığına delâlet eder.
  • گر گلابی را جعل راغب شود ** آن دلیل ناگلابی می‏کند
  • Kalp akça mihenk istese, mihengin mihenk oluşunda şüphe hâsıl olur.
  • گر شود قلبی خریدار محک ** در محکی‏اش در آید نقص و شک‏
  • Bil ki hırsız geceyi ister, gündüzü değil. Ben gece değilim, cihanda parıldayan gündüzüm.
  • دزد شب خواهد نه روز این را بدان ** شب نی‏ام روزم که تابم در جهان‏