English    Türkçe    فارسی   

2
2082-2106

  • İki üç ahmak seni itham etse bile Hak, sana tanıklık eder” dedi.
  • گر دو سه ابله ترا تهمت نهند ** حق برای تو گواهی می‏دهد
  • (Muhammed dedi ki:) “Âlemin ikrarından fariğim. Birisine Allah tanık olursa gayrı ona ne gam!
  • گفت از اقرار عالم فارغم ** آن که حق باشد گواه او را چه غم‏
  • Yarasa, güneşi göremez. Görüyorum dese bile gördüğü güneş değildir.
  • گر خفاشی را ز خورشیدی خوری است ** آن دلیل آمد که آن خورشید نیست‏
  • Yarasaların nefretinden de anlaşılıyor ki ben ulu Allah’ın parlak bir güneşiyim. 2085
  • نفرت خفاشکان باشد دلیل ** که منم خورشید تابان جلیل‏
  • Bir gül suyuna bokböcekleri rağbet etseler bu, onun gül olmadığına delâlet eder.
  • گر گلابی را جعل راغب شود ** آن دلیل ناگلابی می‏کند
  • Kalp akça mihenk istese, mihengin mihenk oluşunda şüphe hâsıl olur.
  • گر شود قلبی خریدار محک ** در محکی‏اش در آید نقص و شک‏
  • Bil ki hırsız geceyi ister, gündüzü değil. Ben gece değilim, cihanda parıldayan gündüzüm.
  • دزد شب خواهد نه روز این را بدان ** شب نی‏ام روزم که تابم در جهان‏
  • Bey ayırıcıyım. Benden bir saman çöpü bile geçmesin diye kalbur gibi her şeyi eler, ayırt ederim.
  • فارقم فاروقم و غلبیروار ** تا که کاه از من نمی‏یابد گذار
  • Bunların nakışlardan, suretlerden ibaret olduğunu, onlarınsa can bulunduğunu göstermek üzere unu, kepekten ayırırım. 2090
  • آرد را پیدا کنم من از سبوس ** تا نمایم کاین نقوش است آن نفوس‏
  • Ben, dünyada Allah terazisiyim. Hafif olan her şeyi ağırdan tefrik eder, gösteririm.
  • من چو میزان خدایم در جهان ** وانمایم هر سبک را از گران‏
  • Öküz, elbette bir buzağıyı Allah tanır. Eşek müşteri olup bir şey alsa, elbette ham kavun alır.
  • گاو را داند خدا گوساله‏ای ** خر خریداری و در خور کاله‏ای‏
  • Ben öküz değilim ki, beni buzağı satın alsın. Ben, diken değilim ki beni deve yesin!
  • من نه گاوم تا که گوساله‏م خرد ** من نه خارم کاشتری از من چرد
  • O, bana cevrettim sanır, hâlbuki hakikatte âdeta aynamı siler, cilâlar.”
  • او گمان دارد که با من جور کرد ** بلکه از آیینه‏ی من روفت گرد
  • Bir delinin Calinus’a yaltaklanması, Calinus’un bundan korkması
  • تملق کردن دیوانه جالینوس را و ترسیدن جالینوس‏
  • Calinus, eshabına “Bana filân ilâcı verin” dedi. 2095
  • گفت جالینوس با اصحاب خود ** مر مرا تا آن فلان دارو دهد
  • İçlerinden birisi dedi ki: “Ey her fenni bilen üstat, bu ilâcı delilik için verirler.
  • پس بدو گفت آن یکی ای ذو فنون ** این دوا خواهند از بهر جنون‏
  • Delilikse, senin aklından uzak. Bu sözü bir daha söyleme!” Calinus, Bana bir deli baktı.
  • دور از عقل تو این دیگر مگو ** گفت در من کرد یک دیوانه رو
  • Bir müddet güzelce yüzümü seyretti. Bana göz kırptı; sonra yenimi yakamı yırttı.
  • ساعتی در روی من خوش بنگرید ** چشمکم زد آستین من درید
  • Eğer benim, onunla bir münasebetim olmasaydı o çirkin suratlı nasıl olur da bana yüz çevirirdi?
  • گر نه جنسیت بدی در من از او ** کی رخ آوردی به من آن زشت رو
  • Eğer bende kendisiyle bir cinsiyet, bir münasebet görmeseydi nasıl olur da bana gelip çatardı? Nasıl olur da kendi cinsinden olmayana musallat olurdu? 2100
  • گر ندیدی جنس خود کی آمدی ** کی به غیر جنس خود را بر زدی‏
  • İki kişi birbiriyle uzlaştı, birbirine sataştı mı, hiç şüphe yok, aralarında bir kadr-i müşterek vardır.
  • چون دو کس بر هم زند بی‏هیچ شک ** در میانشان هست قدر مشترک‏
  • Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet âdeta mezara girmedir” diye cevap verdi.
  • کی پرد مرغی مگر با جنس خود ** صحبت ناجنس گور است و لحد
  • Bir kuşun kendi cinsinden olmayan bir kuşla uçup yayılmasındaki sebep
  • سبب پریدن و چریدن مرغی با مرغی که جنس او نبود
  • Bir hakîm dedi ki: “Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraberce koşup uçmakta olduğunu gördüm.
  • آن حکیمی گفت دیدم هم تکی ** در بیابان زاغ را با لکلکی‏
  • Hayret ettim, bakalım aralarındaki kadr-i müştereke ait emare bulabilir miyim, diye hallerini araştırmaya koyuldum.
  • در عجب ماندم بجستم حالشان ** تا چه قدر مشترک یابم نشان‏
  • Hayretle yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de topal!” 2105
  • چون شدم نزدیک، من حیران و دنگ ** خود بدیدم هر دوان بودند لنگ‏
  • Hele Arşa mensup bir doğanla ferşin malı olan bir yarasa nasıl olur da beraber bulunur?
  • خاصه شهبازی که او عرشی بود ** با یکی جغدی که او فرشی بود