English    Türkçe    فارسی   

2
2537-2561

  • Meselâ ressam iki türlü resim yapar: Güzellerin resimleriyle, çirkin resimleri.
  • کرد نقاشی دو گونه نقشها ** نقشهای صاف و نقشی بی‏صفا
  • Yusuf’un, yaratılışı güzel hurinin resmini de yapar, ifritlerin, çirkin iblislerin resmini de.
  • نقش یوسف کرد و حور خوش سرشت ** نقش عفریتان و ابلیسان زشت‏
  • İki türlü resim de onun üstatlığının eseridir. Bu, ressamın çirkinliğine delil olamaz, bilâkis üstatlığına delildir.
  • هر دو گونه نقش استادی اوست ** زشتی او نیست آن رادی اوست‏
  • Çirkini gayet çirkin olarak yapar, o derecede ki bütün çirkinlikler, onun etrafında döner, örülür. 2540
  • زشت را در غایت زشتی کند ** جمله زشتیها به گردش بر تند
  • Bu suretle de bilgisindeki kemal meydana gelir, üstatlığını inkâr eden rüsvay olur.
  • تا کمال دانشش پیدا شود ** منکر استادیش رسوا شود
  • Eğer çirkinin resmini yapmayı bilmezse ressam, nâkıstır. İşte bu yüzden Tanrı hem kâfirin yaratıcısıdır, hem müminin.
  • ور نداند زشت کردن ناقص است ** زین سبب خلاق گبر و مخلص است‏
  • Bu yüzden küfür de Tanrılığına şahittir, iman da. İkisi de ona secde eder.
  • پس از این رو کفر و ایمان شاهدند ** بر خداوندیش و هر دو ساجدند
  • Fakat bil ki müminin secdesi dileyerektir. Çünkü mümin, Tanrı rızasını arar, maksadı onun rızasını almaktır.
  • لیک مومن دان که طوعا ساجد است ** ز انکه جویای رضا و قاصد است‏
  • Kâfir de istemeyerek Tanrı’ya tapar ama onun maksadı başkadır. 2545
  • هست کرها گبر هم یزدان پرست ** لیک قصد او مرادی دیگر است‏
  • Padişahın kalesini yapar ama beylik dâvasındadır.
  • قلعه‌ای سلطان عمارت میکند ** لیک دعوی امارت میکند
  • Kale, onun malı olsun diye isyan eder, fakat nihayet kale, padişahın eline geçer.
  • گشته یاغی تا که ملک او بود ** عاقبت خود قلعه سلطانی شود
  • Müminse o kaleyi padişah için tamir eder, makam sahibi, mevki sahibi olmak için değil.
  • مومن آن قلعه برای پادشاه ** می‏کند معمور نه از بهر جاه‏
  • Çirkin, “Ey çirkini de yaratan padişah, sen güzeli de yaratmaya kaadirsin, çirkini de” der.
  • زشت گوید ای شه زشت آفرین ** قادری بر خوب و بر زشت مهین‏
  • Güzel de “Ey güzellik padişahı, beni bütün ayıplardan arıttın” der. 2550
  • خوب گوید ای شه حسن و بها ** پاک گردانیدیم از عیبها
  • Peygamber Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in nasihat etmesi ve hastaya dua öğretmesi
  • وصیت کردن پیغامبر صلی الله علیه و آله مر آن بیمار را و دعا آموزانیدنش‏
  • Peygamber, o hastaya dedi ki: “Sen, şunu söyle; Tanrı, sen bize güçlükleri kolaylaştır.
  • گفت پیغمبر مر آن بیمار را ** این بگو کای سهل کن دشوار را
  • Dünya yurdunda bize iyilik ver, ahiret yurdunda da.
  • آتنا فی دار دنیانا حسن ** آتنا فی دار عقبانا حسن‏
  • Yolumuzu gül bahçesi gibi lâtif bir hale getir, ey Yüce Tanrı, konağımız zaten sensin.”
  • راه را بر ما چو بستان کن لطیف ** منزل ما خود تو باشی ای شریف‏
  • Müminler mahşerde derler ki; “Ey melekler, cehennem müşterek bir yol değil miydi?
  • مومنان در حشر گویند ای ملک ** نی که دوزخ بود راه مشترک‏
  • Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş. 2555
  • مومن و کافر بر او یابد گذار ** ما ندیدیم اندر این ره دود و نار
  • İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?”
  • نک بهشت و بارگاه ایمنی ** پس کجا بود آن گذرگاه دنی‏
  • Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
  • پس ملک گوید که آن روضه‏ی خضر ** که فلان جا دیده‏اید اندر گذر
  • Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
  • دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت‏
  • Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
  • چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
  • Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: 2560
  • جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا
  • Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz;
  • آتش شهوت که شعله می‏زدی ** سبزه‏ی تقوی شد و نور هدی‏