English    Türkçe    فارسی   

2
2936-2960

  • Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hâli değil.
  • نه همه شبها بود قدر ای جوان ** نه همه شبها بود خالی از آن‏
  • Hırka giyenler arasında bir Allah fakiri vardır. Sana da haksa ona yapış!
  • در میان دلق پوشان یک فقیر ** امتحان کن و آن که حق است آن بگیر
  • Nerede anlayışlı bir mümin ki padişahtan yoksulu ayırt etsin.
  • مومن کیس ممیز کو که تا ** باز داند هیزکان را از فتی‏
  • Âlemde her şey ayıpsız olsaydı, ticaret edenlerin hepsi aptal olurdu.
  • گر نه معیوبات باشد در جهان ** تاجران باشند جمله ابلهان‏
  • Bu takdirde kumaş tanımak pek kolaylaşırdı. Mademki ortada ayıp yok, ehil ne oluyor, nâehil ne oluyor? 2940
  • پس بود کالا شناسی سخت سهل ** چون که عیبی نیست چه نااهل و اهل‏
  • Fakat eğer her şey de ayıplı olsaydı bilginin ne faydası olurdu? Mademki hepsi odun, burada ödağacı yok demektir.
  • ور همه عیب است دانش سود نیست ** چون همه چوب است اینجا عود نیست‏
  • Her şey hak demek ahmaklıktır, fakat her şey bâtıl diyen de şakîdir.
  • آن که گوید جمله حقند احمقی است ** و انکه گوید جمله باطل او شقی است‏
  • Peygamberlerin tacirleri kâr ettiler; renk ve koku tacirleriyse ziyan!
  • تاجران انبیا کردند سود ** تاجران رنگ و بو کور و کبود
  • Yılan, güzel mal gibi görünür. İki gözünü de ovuştur da iyice bak!
  • می‏نماید مار اندر چشم مال ** هر دو چشم خویش را نیکو بمال‏
  • Bu alışverişe gıpta ile bakma, Firavunla Semud kavminin ziyanını gör! 2945
  • منگر اندر غبطه‏ی این بیع و سود ** بنگر اندر خسر فرعون و ثمود
  • Hayır ve şerri anlaşılsın diye her şeyi sınama
  • امتحان هر چیزی تا ظاهر شود خیر و شری که در وی است‏
  • Şu göğe defalarca bak. Çünkü Allah “ Ona bir kere daha dön de bak” buyurdu.
  • اندر این گردون مکرر کن نظر ** ز انکه حق فرمود ثم ارجع بصر
  • Bu nurani tavana bir kere bakmakla kani olma, defalarca bak, “ Bir çatlak görebilir misin?”
  • یک نظر قانع مشو زین سقف نور ** بارها بنگر ببین هل من فطور
  • Allah, sana “ Bu güzel göğe ayıp arayan kişi gibi defalarca bak” dedi.
  • چون که گفتت کاندر این سقف نکو ** بارها بنگر چو مرد عیب جو
  • Gök hususunda böyle olunca ya, bu kara yeri görmek, fark edip anlayarak beğenmek için bilir misin. Ne kadar bakmak gerek!
  • پس زمین تیره را دانی که چند ** دیدن و تمییز باید در پسند
  • Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım. 2950
  • تا بپالاییم صافان را ز درد ** چند باید عقل ما را رنج برد
  • Kış ve güz imtihanlarıyla yazın harareti, can gibi olan bahar,
  • امتحانهای زمستان و خزان ** تاب تابستان بهار همچو جان‏
  • Yeller, bulutlar, şimşekler, hep hâdiselerin zuhur etmesi;
  • بادها و ابرها و برقها ** تا پدید آرد عوارض فرق‏ها
  • Rengi toprak olan yerin, yeninde, yakasında bulunan lâlle, âdi taşı meydana çıkarması içindir.
  • تا برون آرد زمین خاک رنگ ** هر چه اندر جیب دارد لعل و سنگ‏
  • Bu abus suratlı toprak, Hak hazinesinden, kerem deryasından ne çalmışsa,
  • هر چه دزدیده ست این خاک دژم ** از خزانه‏ی حق و دریای کرم‏
  • Takdir şahnesi, hadi der, doğru söyle aldığın neyse bir kılına kadar anlat! 2955
  • شحنه‏ی تقدیر گوید راست گو ** آن چه بردی شرح واده مو به مو
  • Hırsız, yani toprak “ Hiçbir şey almadım, hiçbir şey” derse de şahne, onu durmadan çekiştirip durur, eğip büker.
  • دزد یعنی خاک گوید هیچ هیچ ** شحنه او را در کشد در پیچ پیچ‏
  • Şahne, ona gâh şeker gibi lâtif sözler söyler; gâh onu asar, en kötü işkencelerde bulunur.
  • شحنه گاهش لطف گوید چون شکر ** گه بر آویزد کند هر چه بتر
  • Bu suretle kahırla, lütufla, korku ve can ateşinin tesiriyle o gizli şeylerin açığa vurulmasına gayret eder.
  • تا میان قهر و لطف آن خفیه‏ها ** ظاهر آید ز آتش خوف و رجا
  • O baharlar, Kibriya, şahnesinin lütfudur. Hazan da Allah’ın korkutması, tehdit etmesidir.
  • آن بهاران لطف شحنه‏ی کبریاست ** و آن خزان تخویف و تهدید خداست‏
  • Kış da “ Ey gizli hırsız, meydana çık” diye manevi bir çarmıhtır. 2960
  • و آن زمستان چار میخ معنوی ** تا تو ای دزد خفی ظاهر شوی‏