English    Türkçe    فارسی   

2
3723-3747

  • Ne de olsa üzüm olmaya kabiliyetli korukların gönülleri, ehli dilin nefesleriyle birdir.
  • غوره‏های نیک کایشان قابل‏اند ** از دم اهل دل آخر یک دل‏اند
  • Hepsi üzüm olmaya koşarsa, sonunda ikilik kalkar, kin ve savaş kalmaz.
  • سوی انگوری همی‏رانند تیز ** تا دویی برخیزد و کین و ستیز
  • Hepsi de üzüm olup derilerini yırtarlar da birleşirler, vasıfları da birlik olur. 3725
  • پس در انگوری همی‏درند پوست ** تا یکی گردند و وحدت وصف اوست‏
  • Dost, düşman ikiliktedir. Fakat hiç, bir olan, kendisiyle savaşır mı?
  • دوست دشمن گردد ایرا هم دو است ** هیچ یک با خویش جنگی در نبست‏
  • Aferin, üstat Aklı Küll’e, yüz binlerce zerreye birlik bahşetti.
  • آفرین بر عشق کل اوستاد ** صد هزاران ذره را داد اتحاد
  • Yerde topak, topak dağınık topraklara benzerlerken testici, hepsini de birleştirdi, bir testi yaptı.
  • همچو خاک مفترق در رهگذر ** یک سبوشان کرد دست کوزه‏گر
  • Gerçi suyla toprağın birleşmesi, nakıstır, can, buna benzemez.
  • که اتحاد جسمهای آب و طین ** هست ناقص جان نمی‏ماند بدین‏
  • Fakat burada apaçık bir misal getirsem korkarım aklın karışır. 3730
  • گر نظایر گویم اینجا در مثال ** فهم را ترسم که آرد اختلال‏
  • Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz.
  • هم سلیمان هست اکنون لیک ما ** از نشاط دور بینی در عما
  • Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
  • دور بینی کور دارد مرد را ** همچو خفته در سرا کور از سرا
  • Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
  • مولعیم اندر سخنهای دقیق ** در گرهها باز کردن ما عشیق‏
  • Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
  • تا گره بندیم و بگشاییم ما ** در شکال و در جواب آیین فزا
  • Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi... 3735
  • همچو مرغی کاو گشاید بند دام ** گاه بندد تا شود در فن تمام‏
  • Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
  • او بود محروم از صحرا و مرج ** عمر او اندر گره کاری است خرج‏
  • Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur.
  • خود زبون او نگردد هیچ دام ** لیک پرش در شکست افتد مدام‏
  • Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın.
  • با گره کم کوش تا بال و پرت ** نگسلد یک یک از این کر و فرت‏
  • Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o ârızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.
  • صد هزاران مرغ پرهاشان شکست ** و آن کمین گاه عوارض را نبست‏
  • Kuran’da onların ahvalini oku haris adam: “Bütün şehirlerde gezip dolaştılar, her tarafı elde ettiler.” Bak hele “Bir kurtuluş var mı?” 3740
  • حال ایشان از نبی خوان ای حریص ** نقبوا فیها ببین هل من محیص‏
  • Türk, Rum ve Arabın kavgasından engûr ve inep şüphelerine düşmekten başka bir şey çıkmaz.
  • از نزاع ترک و رومی و عرب ** حل نشد اشکال انگور و عنب‏
  • Manevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz.
  • تا سلیمان لسین معنوی ** در نیاید بر نخیزد این دوی‏
  • Kavgacı kuşlar, hepiniz doğan gibi şehriyarın şu davulunu duyun!
  • جمله مرغان منازع بازوار ** بشنوید این طبل باز شهریار
  • Aranızdaki ihtilâfı bırakın da ruhunuzu her yandan şâdedin.
  • ز اختلاف خویش سوی اتحاد ** هین ز هر جانب روان گردید شاد
  • Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün. O Süleyman, sizi kendine teveccühten men etmedi ki. 3745
  • حیث ما کنتم فولوا وجهکم ** نحوه هذا الذی لم ینهکم‏
  • Fakat kör kuşlarız, terbiyeden hayli uzağız. O Süleyman’ı bir an bile tanımadık gitti!
  • کور مرغانیم و بس ناساختیم ** کان سلیمان را دمی نشناختیم‏
  • Baykuşlar gibi doğanlara düşmanız, hulâsa viranelerde kalmışız.
  • همچو جغدان دشمن بازان شدیم ** لاجرم وامانده‏ی ویران شدیم‏