English    Türkçe    فارسی   

2
527-551

  • Sofilerin kendisini birer, birer ağırladığını, güzel bir surette izzet ve ikram tavlasını oynamakta bulunduklarını,
  • صوفیانش یک به یک بنواختند ** نرد خدمتهای خوش می‏باختند
  • Kendisine olan meyil ve muhabbetlerini görünce “ Bu gece eğlenmeyeyim de ne vakit eğleneyim?” dedi.
  • گفت چون می‏دید میلانشان به وی ** گر طرب امشب نخواهم کرد کی‏
  • Yemek yediler sema’ya başladılar. Tekke, tavanına kadar toza, dumana boğuldu.
  • لوت خوردند و سماع آغاز کرد ** خانقه تا سقف شد پر دود و گرد
  • Bir taraftan mutfaktan çıkan duman, bir taraftan o ayak vurmadan çıkan toz, bir taraftan sofilerin iştiyak ve vecitle canlarıyla oynamaları ortalığı birbirine katmıştı. 530
  • دود مطبخ گرد آن پا کوفتن ** ز اشتیاق و وجد جان آشوفتن‏
  • Gâh el çırparak ayak vuruyorlar, gâh secde ederek yeri süpürüyorlardı.
  • گاه دست افشان قدم می‏کوفتند ** گه به سجده صفه را می‏روفتند
  • Dünyada tamahsız sofi az bulunur. O sebepten sofi hayli hor, hakirdir.
  • دیر یابد صوفی آز از روزگار ** ز آن سبب صوفی بود بسیار خوار
  • Ancak Allah nuruyla doyan ve dilenme zilletinden kurtulmuş olan sofi, bundan müstesnadır.
  • جز مگر آن صوفیی کز نور حق ** سیر خورد او فارغ است از ننگ دق‏
  • Fakat sofilerin binde biri bu çeşit sofilerdendir. Öbürleri de onun sayesinde yaşarlar.
  • از هزاران اندکی زین صوفیند ** باقیان در دولت او می‏زیند
  • Sema, baştan sona doğru varınca çalgıcı bir Yörük semai usulünce taganniye başladı. 535
  • چون سماع آمد از اول تا کران ** مطرب آغازید یک ضرب گران‏
  • “ Eşek gitti, eşek gitti”, demeye koyuldu. Bu hararetli usule hepsi uyup,
  • خر برفت و خر برفت آغاز کرد ** زین حراره جمله را انباز کرد
  • Bu şevkle seher çağına kadar ayak vurup el çırparak “Ey oğul, eşek gitti, eşek gitti” dediler.
  • زین حراره پای کوبان تا سحر ** کف‏زنان خر رفت و خر رفت ای پسر
  • O, konuk olan sofi de onları taklit ederek “Eşek gitti” diye bağırmaya başlamıştı.
  • از ره تقلید آن صوفی همین ** خر برفت آغاز کرد اندر حنین‏
  • O aysuişret, o sema ve safa çağı geçip sabah olunca hepsi vedalaşıp gitti.
  • چون گذشت آن نوش و جوش و آن سماع ** روز گشت و جمله گفتند الوداع‏
  • Tekke boşaldı, sofi kaldı. Eşyasının tozunu silkmeye başladı. 540
  • خانقه خالی شد و صوفی بماند ** گرد از رخت آن مسافر می‏فشاند
  • Nesi var, nesi yoksa hücreden dışarı çıkardı. Eşeğe yükleyip yola çıkmaya niyetlendi.
  • رخت از حجره برون آورد او ** تا به خر بر بندد آن همراه جو
  • Alelacele yoldaşlarına yetişip ulaşmak üzere eşeği getirmek için ahıra gitti, fakat eşeğini bulamadı.
  • تا رسد در همرهان او می‏شتافت ** رفت در آخر خر خود را نیافت‏
  • “ Hizmetçi suya götürmüştür. Çünkü dün gece az su içmişti.” dedi.
  • گفت آن خادم به آبش برده است ** ز انکه خر دوش آب کمتر خورده است‏
  • Hizmetçi gelince sofi, “Eşek nerede?” dedi. Hizmetçi “ sakalını yokla!” diye cevap verdi, kavga başladı.
  • خادم آمد گفت صوفی خر کجاست ** گفت خادم ریش بین جنگی بخاست‏
  • Sofi, “Ben eşeği sana vermiştim onu sana ısmarlamıştım. 545
  • گفت من خر را به تو بسپرده‏ام ** من ترا بر خر موکل کرده‏ام‏
  • Yollu yordamlı konuş, delil getirmeye kalkışma. Sana ısmarladığım eşeğimi getir.
  • از تو خواهم آن چه من دادم به تو ** باز ده آن چه فرستادم به تو
  • Sana verdiğimi senden isterim. Onu iade et.
  • بحث با توجیه کن حجت میار ** آن چه بسپردم ترا واپس سپار
  • Peygamber dedi ki. “Elinle aldığını geri vermek gerek”
  • گفت پیغمبر که دستت هر چه برد ** بایدش در عاقبت واپس سپرد
  • Serkeşlik eder de buna razı olmazsan mahkeme işte şuracıkta, kalk gidelim” dedi.
  • ور نه‏ای از سرکشی راضی بدین ** نک من و تو خانه‏ی قاضی دین‏
  • Hizmetçi “Sofilerin hepsi hücum etti, ben mağlup oldum, yarı canlı bir hale düştüm. 550
  • گفت من مغلوب بودم صوفیان ** حمله آوردند و بودم بیم جان‏
  • Sen bir ciğer parçasını kedilerin arasına atıyorsun, sonra da onu aramaya kalkışıyorsun.
  • تو جگر بندی میان گربگان ** اندر اندازی و جویی ز آن نشان‏