English    Türkçe    فارسی   

2
640-664

  • Böyle bir adamın içine girip, böyle bir adamın suretine bürünüp seni aldatmazsa hayaline girer de seni o hayalle kötülüğe sevk eder. 640
  • چون نیابد صورت آید در خیال ** تا کشاند آن خیالت در وبال‏
  • Seni gâh gezip eğlenme, gâh dükkân açıp alışveriş etme, gâh ilim öğrenme, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayallerine düşürür.
  • گه خیال فرجه و گاهی دکان ** گه خیال علم و گاهی خان و مان‏
  • Kendine gel hemen “ Lâhavle” de. Ama sade dille değil; candan gönülden!
  • هان بگو لاحولها اندر زمان ** از زبان تنها نه بلک از عین جان‏
  • Müflis hikâyesinin sonu
  • تتمه قصه مفلس
  • Kadı “ Müflisliğini ispat et” dedi. Adam, “ İşte bütün zindandakiler tanık” deyince.
  • گفت قاضی مفلسی را وانما ** گفت اینک اهل زندانت گوا
  • Kadı “ Onlar, senden şikâyetçi. Senden kaçıp kurtulmak istiyorlar, senin elinden kan ağlıyorlar.
  • گفت ایشان متهم باشند چون ** می‏گریزند از تو می‏گریند خون‏
  • Senden kurtulmak istedikleri için yalan yere şahadette bulunabilirler” dedi. 645
  • از تو می‏خواهند هم تا وارهند ** زین غرض باطل گواهی می‏دهند
  • Mahkemede bulunanların hepsi “Biz onun hem müflisliğine, hem kötülüğüne şahidiz” dediler.
  • جمله اهل محکمه گفتند ما ** هم بر ادبار و بر افلاسش گوا
  • Kadı, o adamı kime sorduysa “Efendim, bu müflisten elini yıka, bundan hayır gelmez” dedi.
  • هر که را پرسید قاضی حال او ** گفت مولا دست ازین مفلس بشو
  • Kadı dedi ki: “ bu müflis fazlasıyla da dolandırıcı bir adam diye şehri alenen dolaştırın.
  • گفت قاضی کش بگردانید فاش ** گرد شهر این مفلس است و بس قلاش‏
  • Tellallar, yer, yer bağırıp onun müflisliğini her tarafta ilân etsinler.
  • کو به کو او را مناداها زنید ** طبل افلاسش عیان هر جا زنید
  • Kimse ona veresiye bir şey satmasın, kimse ona bir mangır bile borç vermesin. 650
  • هیچ کس نسیه بنفروشد بدو ** قرض ندهد هیچ کس او را تسو
  • Birisi hilesine uğrar da o yüzden davaya kalkışırsa artık onu hapse atmam.
  • هر که دعوی آردش اینجا به فن ** بیش زندانش نخواهم کرد من‏
  • Çünkü iflası bence sabit olmuştur. Elinde ne parası var, ne pulu!” dedi.
  • پیش من افلاس او ثابت شده است ** نقد و کالا نیستش چیزی به دست‏
  • Âdemoğlu da iflası sabit oluncaya kadar bu dünya hapishanesinde kalır.
  • آدمی در حبس دنیا ز آن بود ** تا بود کافلاس او ثابت شود
  • Allah’ımız da İblisinin müflisliğini Kuran’la bize bildirmiş, her tarafa yaymıştır.
  • مفلسی دیو را یزدان ما ** هم منادی کرد در قرآن ما
  • O hilekâr, müflis ve kötü sözlüdür. Onunla hiçbir suretle ortak olma, oyuna girişme. 655
  • کاو دغا و مفلس است و بد سخن ** هیچ با او شرکت و سودا مکن‏
  • Alışverişe girişirsen kâr edemezsin, çünkü o müflistir, ondan nasıl olur da bir şey elde edebilirsin? diye anlatmıştır.
  • ور کنی او را بهانه آوری ** مفلس است او صرفه از وی کی بری‏
  • İş bu dereceye gelince odun, satan bir Kürdün devesini getirdiler.
  • حاضر آوردند چون فتنه فروخت ** اشتر کردی که هیزم می‏فروخت‏
  • Zavallı Kürt, hayli feryat etti, hatta memura para verdi, fakat kâr etmedi.
  • کرد بی‏چاره بسی فریاد کرد ** هم موکل را به دانگی شاد کرد
  • Devesini çağından akşama kadar aldılar. Feryat ve figanına aldırış etmediler.
  • اشترش بردند از هنگام چاشت ** تا شب و افغان او سودی نداشت‏
  • O müthiş kıtlığı deveye bindirdiler. Deve sahibi de devenin ardından gitmekteydi. 660
  • بر شتر بنشست آن قحط گران ** صاحب اشتر پی اشتر دوان‏
  • Taraf, taraf, yer, yer gezdirip bütün halka teşhir ettiler.
  • سو به سو و کو به کو می‏تاختند ** تا همه شهرش عیان بشناختند
  • Her hamamın, her çarşının önünde biriken halk ona bakıyordu.
  • پیش هر حمام و هر بازارگاه ** کرده مردم جمله در شکلش نگاه‏
  • Türk, Kürt, Rum, Arap ve sair milletlerden sesi gür olan tellallar da kendi dillerince,
  • ده منادی گر بلند آوازیان ** کرد و ترک و رومیان و تازیان‏
  • “ Bu müflistir, hiçbir şeyi yoktur. Ona hiçbir kimse bir pul bile ödünç vermesin.
  • مفلس است این و ندارد هیچ چیز ** قرض تا ندهد کس او را یک پشیز