English    Türkçe    فارسی   

2
76-100

  • Kapısının toprağı, gönlümü teshir etti. Senin toprağına karşı ululananın toprak başına.
  • خاک درگاهت دلم را می‏فریفت ** خاک بر وی کاو ز خاکت می‏شکیفت‏
  • Dedim ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lütfu olarak kabul ederim. Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler!
  • گفتم ار خوبم پذیرم این از او ** ور نه خود خندید بر من زشت رو
  • Çaresi şu: Kendime bakayım kendime çeki düzen vereyim. Bakalım, ona lâyık mıyım, değil miyim?
  • چاره آن باشد که خود را بنگرم ** ور نه او خندد مرا من کی خرم‏
  • O güzeldir, güzelliği sever. Taze bir delikanlı, kart bir ihtiyarı nasıl seçer?
  • او جمیل است و محب للجمال ** کی جوان نو گزیند پیر زال‏
  • Şunu bil ki güzel, güzeli cezbeder. “ Temizler, temizler içindir” ayetini oku! 80
  • خوب خوبی را کند جذب این بدان ** طیبات و طیبین بر وی بخوان‏
  • Âlem de her şey, bir şey cezbeder. Sıcak sıcağı çeker, soğuk soğuğu.
  • در جهان هر چیز چیزی جذب کرد ** گرم گرمی را کشید و سرد سرد
  • Aslı olmayan, aslı olmayanları çekmektedir, bakilerde bakilerden sarhoş olmakta.
  • قسم باطل باطلان را می‏کشند ** باقیان از باقیان هم سر خوشند
  • Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbeder. Nura mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister.
  • ناریان مر ناریان را جاذب‏اند ** نوریان مر نوریان را طالب‏اند
  • Gözünü yumdun mu canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ıstıraba düşersin. Gözün, gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.
  • چشم چون بستی ترا تاسه گرفت ** نور چشم از نور روزن کی شکفت‏
  • Gözünü yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün nurundan ayrılamaz. 85
  • تاسه‏ی تو جذب نور چشم بود ** تا بپیوندد به نور روز زود
  • Senin tasan, gam ve gussan; hemencecik gündüzün nuruna kavuşmak isteyen göz nurunun cazibesinden ileri gelir.
  • چشم باز ار تاسه گیرد مر ترا ** دان که چشم دل ببستی بر گشا
  • Gözün açıkken de tasalanırsan bil ki gönül gözünü yummuşsundur, onu aç!
  • آن تقاضای دو چشم دل شناس ** کاو همی‏جوید ضیای بی‏قیاس‏
  • Bil ki sıkıntı gönlünün iki gözü de kapalı olduğundandır. Gönül gözü kıyasa sığmaz bir ziya arayıp durmaktadır.
  • چون فراق آن دو نور بی‏ثبات ** تاسه آوردت گشادی چشمهات‏
  • O iki ebedî nurun firkati, seni tasalandırmaktadır. Onu koru!
  • پس فراق آن دو نور پایدار ** تاسه می‏آرد مر آن را پاس دار
  • O mademki beni çağırmakta, ben de kendime bakayım. Onun cazibesine lâyık mıyım, yoksa çirkin miyim? 90
  • او چو می‏خواند مرا من بنگرم ** لایق جذب‏ام و یا بد پیکرم‏
  • Bir güzel, peşine bir çirkini takarsa onunla alay ediyor demektir.
  • گر لطیفی زشت را در پی کند ** تسخری باشد که او بر وی کند
  • Acaba yüzümü nasıl göreyim? Ne renkteyim ki, gündüz gibi miyim, gece gibi mi?
  • کی ببینم روی خود را ای عجب ** تا چه رنگم همچو روزم یا چو شب‏
  • Diye can suretimi hayli zamandır arayıp duruyordum. Fakat suretim kimseden görünmüyordu.
  • نقش جان خویش می‏جستم بسی ** هیچ می‏ننمود نقشم از کسی‏
  • Nihayet dedim ki, ayna neden icat edilmiş, ne güne yarar? Herkes nedir, kimdir, kendisini bilsin diye değil mi?
  • گفتم آخر آینه از بهر چیست ** تا بداند هر کسی کاو چیست و کیست‏
  • Demirden yapılma ayna suretler içindir. Can yüzünün aynasıysa çok pahalı, çok değerlidir. 95
  • آینه‏ی آهن برای پوستهاست ** آینه‏ی سیمای جان سنگین بهاست‏
  • Can aynası ancak sevgilinin yüzüdür. O sevgilinin yüzü ki, o diyardan.
  • آینه‏ی جان نیست الا روی یار ** روی آن یاری که باشد ز آن دیار
  • Dedim ki: Ey gönül sen küllî bir ayna ara. Denize git, ırmaktan iş bitmez!
  • گفتم ای دل آینه‏ی کلی بجو ** رو به دریا کار برناید به جو
  • Kul, bu istek yüzünden civarına geldi. Meryem’i hurma fidanına derdi çekti.
  • زین طلب بنده به کوی تو رسید ** درد مریم را به خرما بن کشید
  • Gönlüm, gözünü görünce o görmemiş göz yok oldu; gönlüm gözün ta kendisi kesildi.
  • دیده‏ی تو چون دلم را دیده شد ** این دل نادیده غرق دیده شد
  • Seni ebedî olarak küllî bir ayna gördüm. Gözünden kendi suretimi müşahede ettim. 100
  • آینه‏ی کلی ترا دیدم ابد ** دیدم اندر چشم تو من نقش خود