English    Türkçe    فارسی   

2
941-965

  • Mezarda bu göze toprak dolar. Mezarı aydınlatacak nurun var mı?
  • در لحد کاین چشم را خاک آگند ** هستت آن چه گور را روشن کند
  • Bu elin, ayağın gidince canının uçması için kolun kanadın var mı?
  • آن زمان که دست و پایت بر درد ** پر و بالت هست تا جان بر پرد
  • Bu hayvani can kalmayınca yerine koymak için baki bir cana sahip misin?
  • آن زمان کاین جان حیوانی نماند ** جان باقی بایدت بر جا نشاند
  • Şart, iyilik etmek değil, iyilikle gelmek, bu iyiliği Allah’a götürmektir.
  • شرط من جا بالحسن نه کردن است ** این حسن را سوی حضرت بردن است‏
  • İnsanlıktan mı bir cevhere sahipsin, eşeklikten mi? Bu ârazlar yok olunca nasıl götüreceksin ki? 945
  • جوهری داری ز انسان یا خری ** این عرضها که فنا شد چون بری‏
  • Bu namaz ve oruç arazlarını Allah’a nasıl ileteceksin ki? Çünkü araz, iki zaman zarfında baki kalmaz, yok olup gider, bir anlıktır.
  • این عرضهای نماز و روزه را ** چون که لا یبقی زمانین انتفی‏
  • Arazları götürmeye imkân yoktur. Fakat cevherden hastalıkları giderirler.
  • نقل نتوان کرد مر اعراض را ** لیک از جوهر برند امراض را
  • Bu suretle de cevher, bu hastalık arazlarından kurtulur, değişir. Perhiz yüzünden hastalığın geçmesi gibi.
  • تا مبدل گشت جوهر زین عرض ** چون ز پرهیزی که زایل شد مرض‏
  • Perhiz arazı, çalışmalarıyla cevher olur; acı ağız perhizle tatlılaşır.
  • گشت پرهیز عرض جوهر به جهد ** شد دهان تلخ از پرهیز شهد
  • Ziraatla topraklar ekinle, başakla dolar. Saç ilacı, örgü, örgü saç bitirir. 950
  • از زراعت خاکها شد سنبله ** داروی مو کرد مو را سلسله‏
  • Kadını nikâhlamak arazdı, mahvolup gitti. Fakat o arazdan bize evlât cevheri meydana geldi.
  • آن نکاح زن عرض بد شد فنا ** جوهر فرزند حاصل شد ز ما
  • Atı, deveyi çiftleştirmek arazdır. Bundan maksat da yavru cevherini elde etmek.
  • جفت کردن اسب و اشتر را عرض ** جوهر کره بزاییدن غرض‏
  • Bostan ekmek arazdır, Bostanda biten mahsul cevheridir. Zaten maksat da budur.
  • هست آن بستان نشاندن هم عرض ** گشت جوهر کشت بستان نک غرض‏
  • Kimya ile uğraşmayı da araz bil, eğer o kimyadan bir cevher elde ettiysen onu getir.
  • هم عرض دان کیمیا بردن بکار ** جوهری ز آن کیمیا گر شد بیار
  • Aynayı cilâlamak da arazdır. Fakat bu arazdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir. 955
  • صیقلی کردن عرض باشد شها ** زین عرض جوهر همی‏زاید صفا
  • Şu halde “ Ben ibadette bulundum” deme, o arazlardan elde edileni göster, ürkme.
  • پس مگو که من عملها کرده‏ام ** دخل آن اعراض را بنما مرم‏
  • Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
  • این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایه‏ی بز را پی قربان مکش‏
  • Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
  • گفت شاها بی‏قنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست‏
  • Padişahım, araz gider de bir daha geri gelmezse bu, kulu ancak meyus eder.
  • پادشاها جز که یاس بنده نیست ** گر عرض کان رفت باز آینده نیست‏
  • Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi; 960
  • گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر
  • Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
  • این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
  • Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
  • نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش‏
  • Mahşerde her arazın bir sureti vardır, her araz suretinin de bir nöbeti.
  • وقت محشر هر عرض را صورتی است ** صورت هر یک عرض را نوبتی است‏
  • Kendine bak, sen de araz değil miydin, anandan, babandan hâsıl olmadın mı ve bir maksat uğrunda birisiyle eş değil misin?
  • بنگر اندر خود نه تو بودی عرض ** جنبش جفتی و جفتی با غرض‏
  • Evlere köşklere bak. Bunlar mühendisin tasavvuratından ibaretti. 965
  • بنگر اندر خانه و کاشانه‏ها ** در مهندس بود چون افسانه‏ها