- Bir sopadan başka bir şeyleri yok. Fakat emirleriyle ejderha oluyor.
- نیست با ایشان بغیر یک عصا ** که همیگردد به امرش اژدها
- Padişah da çaresiz kaldı, ordusu da. Bu iki kişinin elinden hepsi feryat ve figana geldi.
- شاه و لشکر جمله بیچاره شدند ** زین دو کس جمله به افغان آمدند
- Bunları defetmek için bir çare bulun. Karşılık olarak size hesapsız hazineler bağışlayacak” diye haber gönderdi. 1170
- چارهای میباید اندر ساحری ** تا بود که زین دو ساحر جان بری
- Bu haberi duyunca iki büyücünün de gönüllerine hem korku düştü, hem sevgi.
- آن دو ساحر را چو این پیغام داد ** ترس و مهری در دل هر دو فتاد
- Cinsiyet damarı atmağa başladı, ikisi de hayretlerinden başlarını dizlerine koydular.
- عرق جنسیت چو جنبیدن گرفت ** سر به زانو بر نهادند از شگفت
- Sofinin meşk yeri dizidir, müşkülü halletmek hususunda iki diz, âdeta sihirbazdır.
- چون دبیرستان صوفی زانوست ** حل مشکل را دو زانو جادوست
- O iki sihirbazın, babalarının ruhaniyetine sığınmaları ve Musa aleyhisselâm’ın hakikatini babalarının ruhundan sormaları
- خواندن آن دو ساحر پدر را از گور و پرسیدن از روان پدر حقیقت موسی علیه السلام
- O iki büyücü, bu haberi alıp hayrete daldıktan sonra annelerine “Anne, babamızın mezarı nerede? Bize göster” dediler.
- بعد از آن گفتند ای مادر بیا ** گور بابا کو تو ما را ره نما
- Anneleri, onlara rehberlik etti, babalarının mezarını gösterdi. Üç gün Allah rızası için oruç tuttular. 1175
- بردشان بر گور او بنمود راه ** پس سهروزه داشتند از بهر شاه
- Sonra “Baba, padişah korkmuş, bize emir göndermiş...
- بعد از آن گفتند ای بابا به ما ** شاه پیغامی فرستاد از وجا
- İki adam, onu sıkıştırmış, ordusunun önünde şerefine, haysiyetine dokunmuş.
- که دو مرد او را به تنگ آوردهاند ** آب رویش پیش لشکر بردهاند
- Onların ne silâhları var, ne askerleri. Bir tek asaları var ama o asa da kıyametler koparıyormuş.
- نیست با ایشان سلاح و لشکری ** جز عصا و در عصا شور و شری
- Sen zahiren toprakta yatıp uyuyorsun ama hakikatte doğrular ülkesine gitmişsin.
- تو جهان راستان در رفتهای ** گرچه در صورت به خاکی خفتهای
- Eğer onların yaptıkları sihirse bize haber ver. Canım babacığımız, onlar Allah eriyse, yaptıkları iş Allah’tansa yine bildir. 1180
- آن اگر سحرست ما را ده خبر ** ور خدایی باشد ای جان پدر
- De onlara uyalım, secde edelim, kendimizi bir kimyaya atalım (da halis altın olalım).
- هم خبر ده تا که ما سجده کنیم ** خویشتن بر کیمیایی بر زنیم
- Ümidi kesilmiş biçareleriz. Bize bir ümit ver Allah tapısından sürülmüşleriz, bizi o tapıya yine onun keremi çekti” diye yalvardılar.
- ناامیدانیم و اومیدی رسید ** راندگانیم و کرم ما را کشید
- Ölmüş büyücünün oğullarına cevap vermesi
- جواب گفتن ساحر مرده با فرزندان خود
- Babaları, onlara rüyalarında dedi ki: “Oğullarım, bunu açıkça söylemeye imkân yok.
- گفتشان در خواب کای اولاد من ** نیست ممکن ظاهر این را دم زدن
- Apaçık ve olduğu gibi söylememe izin yok. Ama bu sır, uzak değil gözümün önünde.
- فاش و مطلق گفتنم دستور نیست ** لیک راز از پیش چشمم دور نیست
- Size bir nişane göstereyim de gizli şey aşikâr olsun. 1185
- لیک بنمایم نشانی با شما ** تا شود پیدا شما را این خفا
- Gözlerimin nurları, oraya varın da onun uyumakta olduğu yeri anlayın.
- نور چشمانم چو آنجا گه روید ** از مقام خفتنش آگه شوید
- O hakikat sahibi uyurken korkmayın asayı almaya kalkışın.
- آن زمان که خفته باشد آن حکیم ** آن عصا را قصد کن بگذار بیم
- Eğer çalabilirseniz o sihirbazın biridir. Sihirbaza karşı çare bulmayı bilirsiniz siz.
- گر بدزدی و توانی ساحرست ** چارهی ساحر بر تو حاضرست
- Yok, eğer çalamazsanız aman ha aman… Kendinize gelin, o, Allah eridir. Ululuk sahibi ve hidayet verici Allah’ın elçisidir.
- ور نتانی هان و هان آن ایزدیست ** او رسول ذوالجلال و مهتدیست
- Yeryüzü doğudan batıya kadar Firavunla dolsa savaş zamanı Allah, yine onu üstün eder; Firavun, baş aşağı gelir. 1190
- گر جهان فرعون گیرد شرق و غرب ** سرنگون آید خدا آنگاه حرب
- Babalarının canı yavrucuklarım, bu doğru nişaneyi verdim işte. Buna göre iş yapın, Allah doğrusunu daha iyi bilir.
- این نشان راست دادم جان باب ** بر نویس الله اعلم بالصواب
- Yavrularım, sihirbaz uyuyunca sihirinin, hilesinin hükmü kalmaz.
- جان بابا چون بخسپد ساحری ** سحر و مکرش را نباشد رهبری