- Zahirini süslemiş, püslemiş ama içi düşüncelerden feryatlara düşmüş.
- از برون بر ظاهرش نقش و نگار ** وز درون ز اندیشهها او زار زار
- Başka birini de görürsün ki eski elbiseler giyinmiş ama o köhne libaslar içinde kamışa benzer, sözü de şeker gibidir.
- و آن یکی بینی در آن دلق کهن ** چون نبات اندیشه و شکر سخن
- Fil hikâyesine dönüş, öğütçünün öğüdü
- بازگشتن به حکایت پیل
- Öğütçü dedi ki “Bu öğüdümü tutun da gönlünüz, canınız belâlara düşmesin.
- گفت ناصح بشنوید این پند من ** تا دل و جانتان نگردد ممتحن
- Otlara, yapraklara kaani olun, fil yavrularını avlamaya varmayın.
- با گیاه و برگها قانع شوید ** در شکار پیلبچگان کم روید
- Ben boynumdaki öğüt borcumu ödedim. Öğüdü tutanın sonu, ancak kutluluktur. 140
- من برون کردم ز گردن وام نصح ** جز سعادت کی بود انجام نصح
- Ben, sizi nedametlerden kurtarmak için elçiliğimi yaptım.
- من به تبلیغ رسالت آمدم ** تا رهانم مر شما را از ندم
- Kendinize gelin, sakın tamah yolunuzu vurmasın. Tamah, yapraklarınızı ta kökünden söker, çıkarır.”
- هین مبادا که طمع رهتان زند ** طمع برگ از بیخهاتان بر کند
- Bunları söyleyip “Haydi, hayra karşı” diyerek onları uğurladı, selâmetledi, gitti. Onlar, yolda kıtlığa düştüler, susuzlukları artıkça arttı.
- این بگفت و خیربادی کرد و رفت ** گشت قحط و جوعشان در راه زفت
- Ansızın yolda yeni doğmuş güzel bir fil yavrusu gördüler.
- ناگهان دیدند سوی جادهای ** پور پیلی فربهی نو زادهای
- Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu tertemiz yiyip bu işten ellerini yıkadılar. 145
- اندر افتادند چون گرگان مست ** پاک خوردندش فرو شستند دست
- Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı.
- آن یکی همره نخورد و پند داد ** که حدیث آن فقیرش بود یاد
- Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.
- از کبابش مانع آمد آن سخن ** بخت نو بخشد ترا عقل کهن
- Onlar fil yavrusunu yiyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
- پس بیفتادند و خفتند آن همه ** وان گرسنه چون شبان اندر رمه
- Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.
- دید پیلی سهمناکی میرسید ** اولا آمد سوی حارس دوید
- Ağzını üç kere kokladı. Fakat ondan hiçbir kötü koku gelmedi. 150
- بوی میکرد آن دهانش را سه بار ** هیچ بویی زو نیامد ناگوار
- Birkaç kere etrafın da dönüp dolaşarak gitti. O iri fil, adama hiç dokunmadı.
- چند باری گرد او گشت و برفت ** مر ورا نازرد آن شهپیل زفت
- Uyuyanların hepsinin ağızlarını kokladı, hepsinden de koku aldı.
- مر لب هر خفتهای را بوی کرد ** بوی میآمد ورا زان خفته مرد
- Yavrusunu kebap edip yiyenleri hemencecik paraladı öldürdü.
- از کباب پیلزاده خورده بود ** بر درانید و بکشتش پیل زود
- O anda hepsini de birer, birer paralıyor, onlardan hiç de ürkmüyordu.
- در زمان او یک بیک را زان گروه ** میدرانید و نبودش زان شکوه
- Onların her birini havaya kaldırıp yere vurarak parçalamaktaydı. 155
- بر هوا انداخت هر یک را گزاف ** تا همیزد بر زمین میشد شکاف
- Ey halkın kanını emen, bu işten uzaklaş, halkın kanı seni savaşa düşürmesin.
- ای خورندهی خون خلق از راه برد ** تا نه آرد خون ایشانت نبرد
- Bil ki halkın malı kanı demektir. Çünkü mal güçle, kuvvetle çalışmayla ele geçer.
- مال ایشان خون ایشان دان یقین ** زانک مال از زور آید در یمین
- O fil yavrularının anaları kan güder, fil yavrusu yiyenden öç alır, öldürür.
- مادر آن پیلبچگان کین کشد ** پیل بچهخواره را کیفر کشد
- Ey rüşvet alan, sen fil yavrusu yemektesin. Sana düşman olan fil, kökünü kazır, seni mahveder.
- پیلبچه میخوری ای پارهخوار ** هم بر آرد خصم پیل از تو دمار
- Hilelere sapanı koku, rüsvay etti. Fil yavrusunun kokusunu bilir. 160
- بوی رسوا کرد مکر اندیش را ** پیل داند بوی طفل خویش را