- Cellât, oracıkta hepsinin sol ayaklarıyla sağ ellerini kesmeye başladı. Bir gürültüdür koptu. 1680
- هم بدانجا پای چپ و دست راست ** جمله را ببرید و غوغایی بخاست
- O arada zahidin eli de yanlışlıkla kesildi. Cellât, ayağını kesmek üzereyken,
- دست زاهد هم بریده شد غلط ** پاش را میخواست هم کردن سقط
- Rütbesi pek büyük bir atlı gelip yetişti, cellâda “Behey köpek kendine gel.
- در زمان آمد سواری بس گزین ** بانگ بر زد بر عوان کای سگ ببین
- Bu, filan Şeyhtir, Allah abdalıdır. Neden onun elini kestin?” diye bağırdı.
- این فلان شیخست از ابدال خدا ** دست او را تو چرا کردی جدا
- Cellât, elbisesini yırtıp giderek yana yakıla şahneye hali anlattı.
- آن عوان بدرید جامه تیز رفت ** پیش شحنه داد آگاهیش تفت
- Şahneye yalınayak geldi, Allah şahit ki bilmedim diye özürler dilemeğe, 1685
- شحنه آمد پا برهنه عذرخواه ** که ندانستم خدا بر من گواه
- Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helâl eyle. Beni bağışla demeye başladı.
- هین بحل کن مر مرا زین کار زشت ** ای کریم و سرور اهل بهشت
- Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum.
- گفت میدانم سبب این نیش را ** میشناسم من گناه خویش را
- Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim (yeminimi) sağ elimi kestirdi!
- من شکستم حرمت ایمان او ** پس یمینم برد دادستان او
- Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi.
- من شکستم عهد و دانستم بدست ** تا رسید آن شومی جرات بدست
- Ey vali, sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de, derimiz de! 1690
- دست ما و پای ما و مغز و پوست ** باد ای والی فدای حکم دوست
- Bu, bana kısmetmiş! Sana helâl ettim. Sen bilmeyerek yaptın, bir suçun yok ki.
- قسم من بود این ترا کردم حلال ** تو ندانستی ترا نبود وبال
- Halimi bilenin, fermanı yürür. Allah emrine itiraz etmek nerede?”
- و آنک او دانست او فرمانرواست ** با خدا سامان پیچیدن کجاست
- Nice kuş vardır ki uçup tane arar… Boğazı, boğazının kesilmesine sebep olur.
- ای بسا مرغی پریده دانهجو ** که بریده حلق او هم حلق او
- Nice kuş vardır ki açlık ve midesi yüzünden dam kenarında, kafes içinde mahpustur.
- ای بسا مرغی ز معده وز مغص ** بر کنار بام محبوس قفص
- Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur. 1695
- ای بسا ماهی در آب دوردست ** گشته از حرص گلو ماخوذ شست
- Nice namuslu, örtülü kadın vardır ki ferciyle boğazının şomluğundan rüsvay olmuştur.
- ای بسا مستور در پرده بده ** شومی فرج و گلو رسوا شده
- Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki boğazının yüzünden rüşvet almış, utanıp yüzü sararmıştır.
- ای بسا قاضی حبر نیکخو ** از گلو و رشوتی او زردرو
- Hattâ Harut’la Marut bile o şarabı tatmışlardır da o şarap, onların göğe çıkmalarına mâni olmuştur.
- بلک در هاروت و ماروت آن شراب ** از عروج چرخشان شد سد باب
- Bayezid, bu yüzden çekindi, işte. Kendisinde namaz kılma hususunda bir tembellik gördü.
- با یزید از بهر این کرد احتراز ** دید در خود کاهلی اندر نماز
- O çok akıllı şeyh, sebebini düşündü, fazla su içmesinde buldu. 1700
- از سبب اندیشه کرد آن ذو لباب ** دید علت خوردن بسیار از آب
- “Tam bir yıl su içmeyeceğim” dedi. Dediğini de yaptı, Allah sabır ve tahammülünü verdi.
- گفت تا سالی نخواهم خورد آب ** آنچنان کرد و خدایش داد تاب
- Onun bu pek ehemmiyetsiz mücahedesi, din içindi, bu yüzden de sultan oldu, arifler kutbu oldu.
- این کمینه جهد او بد بهر دین ** گشت او سلطان و قطب العارفین
- Şeyhin de eli boğazı yüzünden kesildi ve o zahit adamın şikâyet kapısı bağlandı.
- چون بریده شد برای حلق دست ** مرد زاهد را در شکوی ببست
- Adı halk arasında “Şeyh-i Akta’- eli kesik şeyh-” kaldı, halk onu bu adla tanıdı.
- شیخ اقطع گشت نامش پیش خلق ** کرد معروفش بدین آفات حلق
- Şeyh-i Akta’ın kerameti ve iki elle zembil örmesi
- کرامات شیخ اقطع و زنبیل بافتن او بدو دست