- Çünkü sen bir kölesin, çalışıp çabalarsın, eline geçen onundur. Şeriat mı aradın, al sana mükemmel bir şeriat, hadi şimdi yürü bakalım!
- تو غلامی کسب و کارت ملک اوست ** شرع جستی شرع بستان رو نکوست
- Sen burada efendini zari zari ağlatarak öldürdün. Efendin sana burada, aman yapma, etme diyordu.
- خواجه را کشتی باستم زار زار ** هم برینجا خواجه گویان زینهار
- Korkunç bir hayal gördün, korktun... Acelenden bıçağı da adamcağızın başıyla beraber toprağa gömdün. 2480
- کارد از اشتاب کردی زیر خاک ** از خیالی که بدیدی سهمناک
- İşte başı da şuracıkta gömülü, bıçak da. Haydi, kazın şurasını!
- نک سرش با کارد در زیر زمین ** باز کاوید این زمین را همچنین
- Bu köpeğin adı da bıçakta yazılıdır. Bu zalim, efendisine işte böyle bir hilede, böyle bir zulümde bulundu.”
- نام این سگ هم نبشته کارد بر ** کرد با خواجه چنین مکر و ضرر
- Yeri kazdılar, bıçağı da bulup çıkardılar. Kesik başı da!
- همچنان کردند چون بشکافتند ** در زمین آن کارد و سر را یافتند
- Halka bir velveledir düştü. Hepsi de zünnarlarını kestiler.
- ولوله در خلق افتاد آن زمان ** هر یکی زنار ببرید از میان
- Ondan sonra öküzü kesene “Gel buraya hak sahibi, bu yüzü karadan hakkını al” dedi. 2485
- بعد از آن گفتش بیا ای دادخواه ** داد خود بستان بدان روی سیاه
- Davud Aleyhisselâm’ın bu delili gösterdikten sonra katilin kısas edilmesini emretmesi
- قصاص فرمودن داود علیه السلام خونی را بعد از الزام حجت برو
- Aynı bıçakla o adamın da öldürülerek kısas edilmesini emretti. Ne hile yaparsa yapsın, Allah bilgisinden kurtulabilir mi hiç?
- هم بدان تیغش بفرمود او قصاص ** کی کند مکرش ز علم حق خلاص
- Allah’ın hilmi, müdarada bulunur. Bulunur ama adam, haddi aşınca iş değişir, meydana çıkar.
- حلم حق گرچه مواساها کند ** لیک چون از حد بشد پیدا کند
- Kan uyumaz. Gönüllere onu araştırmak, müşkülü halletmek merakı düşer.
- خون نخسپد درفتد در هر دلی ** میل جست و جوی و کشف مشکلی
- Kıyamet gününün sahibi olan Allah’ın adaleti, şunun, bunun gönlünden zuhur eder durur.
- اقتضای داوری رب دین ** سر بر آرد از ضمیر آن و این
- “Filân ne oldu, hali nedir, kim öldürdü acaba?” diye topraktan ekin fışkırır gibi şunun, bunun gönlünden meraklar fışkırır. 2490
- کان فلان چون شد چه شد حالش چه گشت ** همچنانک جوشد از گلزار کشت
- Gönüllerdeki bu meraklar, bu araştırmalar, bundan bahsetmeler, hep o kanın kaynamasıdır.
- جوشش خون باشد آن وا جستها ** خارش دلها و بحث و ماجرا
- O adamın gizli sırrı meydana çıkınca Davud’un mucizesi halka yayıldı; bu mucize bir dereceyken halk tarafından âdeta iki derece meşhur oldu.
- چونک پیداگشت سر کار او ** معجزه داود شد فاش و دوتو
- Herkes baş açık gelip yerlere secde etmekte,
- خلق جمله سر برهنه آمدند ** سر به سجده بر زمینها میزدند
- “Biz doğuştan körmüşüz, senden yüzlerce şaşılacak şey gördük.
- ما همه کوران اصلی بودهایم ** از تو ما صد گون عجایب دیدهایم
- Taş, Talût’la beraber savaşa giderken sana söyledi, beni al dedi. 2495
- سنگ با تو در سخن آمد شهیر ** کز برای غزو طالوتم بگیر
- Sen elinde bir sapan, üç tane de taş olduğu halde geldin, yüz binlerce adamı birbirine kattın, kırdın, geçirdin.
- تو به سه سنگ و فلاخن آمدی ** صد هزاران مرد را بر هم زدی
- Taşların yüz binlerce parçaya ayrıldı, her parçası bir düşmanın kanını içti.
- سنگهایت صدهزاران پاره شد ** هر یکی هر خصم را خونخواره شد
- Demir, elinde mum gibi yumuşadı, onunla zırh yaptın, bu da âleme yayıldı, herkes bildi.
- آهن اندر دست تو چون موم شد ** چون زرهسازی ترا معلوم شد
- Dağlar sana şükredici risaleler oldu, seninle berber adam gibi Zebur okudular!
- کوهها با تو رسایل شد شکور ** با تو میخوانند چون مقری زبور
- Senin sözünle yüz binlerce kişinin can gözü açıldı, gayb âlemine hazırlandı. 2500
- صد هزاران چشم دل بگشاده شد ** از دم تو غیب را آماده شد
- Fakat onların hepsinden kuvvetli mucizen bu: Sen, insana hayat bağışlamaktasın, bu bağışlaman daimî,
- و آن قویتر زان همه کین دایمست ** زندگی بخشی که سرمد قایمست
- Zaten bütün mucizelerin canı da bu… Ölüye ebedî hayat bağışlamak!” demekteydi.
- جان جملهی معجزات اینست خود ** کو ببخشد مرده را جان ابد