- Tencere kaynamaya başlayınca nohut, tencerenin üstüne fırlamaya, yüzlerce coşkunluk göstermeye koyulur. 4160
- هر زمان نخود بر آید وقت جوش ** بر سر دیگ و برآرد صد خروش
- “Neden beni ateşe attın, kaynatıyorsun? Mademki satın aldın, neye bu hallere uğratıyorsun” der.
- که چرا آتش به من در میزنی ** چون خریدی چون نگونم میکنی
- Nohut pişiren kadın da nohuda kepçeyle vurup der ki. “Yok… Güzelce kayna, tencereden çıkmaya kalkışma.
- میزند کفلیز کدبانو که نی ** خوش بجوش و بر مجه ز آتشکنی
- Seni sevmediğimden senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki… Bir zevkle, bir çeşniye sahip ol da.
- زان نجوشانم که مکروه منی ** بلک تا گیری تو ذوق و چاشنی
- Gıda haline gel, yen, cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil!
- تا غذی گردی بیامیزی بجان ** بهرخواری نیستت این امتحان
- Bostanda sular içtin, yeşerdin, terü taze bir hale geldin ya… İşte o su içiş, bu ateşe düşmen içindi. 4165
- آب میخوردی به بستان سبز و تر ** بهراین آتش بدست آن آب خور
- Allah’ın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir.
- رحمتش سابق بدست از قهر زان ** تا ز رحمت گردد اهل امتحان
- Varlık sermayesi elde edilsin diye rahmeti, kahrından ileridir, üstündür.
- رحمتش بر قهر از آن سابق شدست ** تا که سرمایهی وجود آید بدست
- Etle deri lezzetsiz meydana gelmez. Fakat onlar meydana gelmedikçe sevgilinin aşkı, onları nasıl eritebilir?
- زانک بیلذت نروید لحم و پوست ** چون نروید چه گدازد عشق دوست
- İşte bu takdir neticesi olarak sen de kahırlara uğrarsan eseflenme… Bu kahırlar yüzünden elindeki sermayeyi sevgiliye bağışlarsın.
- زان تقاضا گر بیاید قهرها ** تا کنی ایثار آن سرمایه را
- Sonra bunun özrü olarak tekrar lütuf eder, yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti der. 4170
- باز لطف آید برای عذر او ** که بکردی غسل و بر جستی ز جو
- Der ki: Ey nohut, baharın otladın, yeştin… Şimdi zahmet ve eziyet, sana konuk oldu, hoş tut da
- گوید ای نخود چریدی در بهار ** رنج مهمان تو شد نیکوش دار
- Konuk, şükürler ederek minnetler duyarak geri dönsün, padişaha gidip senin ikramını, ihsanını anlatsın.
- تا که مهمان باز گردد شکر ساز ** پیش شه گوید ز ایثار تو باز
- İkram ettiğin şeylere karşılık olarak da sana o nimetleri veren gelsin… Bütün nimetler sana haset etsinler!
- تا به جای نعمتت منعم رسد ** جمله نعمتها برد بر تو حسد
- Ben Halil’im, sen de bıçağım önündeki oğlum… Başını koy, rüyada seni kestiğimi gördüm!
- من خلیلم تو پسر پیش بچک ** سر بنه انی ارانی اذبحک
- Gönlünü bozma, başını kahır önüne koy da İsmail gibi boğazını keseyim, 4175
- سر به پیش قهر نه دل بر قرار ** تا ببرم حلقت اسمعیلوار
- Başını kopartayım. Fakat bu baş, zahiri kesilmekten, koparılmaktan münezzeh olan baştır.
- سر ببرم لیک این سر آن سریست ** کز بریده گشتن و مردن بریست
- Ancak ezelî maksat, senin teslim olmandır. Ey Müslüman teslim olmayı araman, dinlemen gerek!
- لیک مقصود ازل تسلیم تست ** ای مسلمان بایدت تسلیم جست
- Ey nohut, belâlara düş, kayna, piş de ne varlığın kalsın, ne sen kal!
- ای نخود میجوش اندر ابتلا ** تا نه هستی و نه خود ماند ترا
- O bostanda güldüyse can ve göz bostanının gülü olduğundan güldün.
- اندر آن بستان اگر خندیدهای ** تو گل بستان جان و دیدهای
- Su ve toprak bahçesinden ayrıldıysan lokma oldun, dirilerin vücuduna girdin. 4180
- گر جدا از باغ آب و گل شدی ** لقمه گشتی اندر احیا آمدی
- Gıda ol, kuvvet ol, düşünce ol… Evvelce süttün, şimdi ormanlarda aslan kesil!
- شو غذی و قوت و اندیشهها ** شیر بودی شیر شو در بیشهها
- Vallahi sen, önce onun sıfatlarından ayrıldın da geldin. Tekrar çevikçe acele et, yine onun sıfatların ulaş!
- از صفاتش رستهای والله نخست ** در صفاتش باز رو چالاک و چست
- Buluttan, güneşten, gökten geldin… Yine Allah sıfatları haline döndün mü göklere gidersin.
- ز ابر و خورشید و ز گردون آمدی ** پس شدی اوصاف و گردون بر شدی
- Yağmur ve ışık suretinde geldin, Allah’ın tertemiz sıfatları suretine bürünüp gidiyorsun.
- آمدی در صورت باران و تاب ** میروی اندر صفات مستطاب