- Boyun daima olduğu gibidir de gölgesi bir an kısalır bir an uzar.
- قامت تو بر قرار آمد بساز ** سایهات کوته دمی یکدم دراز
- Çünkü ışıkların hiç kimse sebat ettiğini görmemiştir; akisler yine döner; asıllarına, analarına giderler. 4225
- زانک در پرتو نیابد کس ثبات ** عکسها وا گشت سوی امهات
- Kendine gel… Ağzını yum; fitne, dudaklarını açtı… Kuru sözlere giriş, doğrusunu Allah daha iyi bilir!
- هین دهان بر بند فتنه لب گشاد ** خشک آر الله اعلم بالرشاد
- İyi anlayanları kötü hayallere düşmeleri
- ذکرخیال بد اندیشیدن قاصر فهمان
- Bu hikâye sone ermeden hasetçilerden bir kötü dumandır geldi.
- پیش از آنک این قصه تا مخلص رسد ** دود و گندی آمد از اهل حسد
- Ben, bundan korkmam ama bu tekme, belki bir gönlü saf kişinin ayağını çeler.
- من نمیرنجم ازین لیک این لگد ** خاطر سادهدلی را پی کند
- O Hakîmi Gaznevî, perde ardında kalanlara ne güzel manevi bir misal getirdi.
- خوش بیان کرد آن حکیم غزنوی ** بهر محجوبان مثال معنوی
- Sapıklar, Kur’an’da sözden, lâftan başka bir şey görmezlerse şaşılmaz ki 4230
- که ز قرآن گر نبیند غیر قال ** این عجب نبود ز اصحاب ضلال
- Körün gözüne, nurlarla dolu güneşin ışıkları gelmez de yalnız bir hararet gelir.
- کز شعاع آفتاب پر ز نور ** غیر گرمی مینیابد چشم کور
- Göbekli biri, ansızın eşek yurdundan şunu, bunu kınayan karılar gibi baş çıkararak,
- خربطی ناگاه از خرخانهای ** سر برون آورد چون طعانهای
- “Bu söz, yani Mesnevi, aşağılık bir söz… Peygamber’in hikâyesi ona uymayı anlatıp durmakta.
- کین سخن پستست یعنی مثنوی ** قصه پیغامبرست و پیروی
- Bunda öyle velilerin at koşturdukları makamlara ait yüce bahisler, yüksek şeyler yok…
- نیست ذکر بحث و اسرار بلند ** که دوانند اولیا آن سو سمند
- Dünyadan ve Allah’tan başka her şeyden kesilmeden tut da yokluk makamına kadar derece derece, mertebe mertebe Allah’a ulaşıncaya kadar 4235
- از مقامات تبتل تا فنا ** پایه پایه تا ملاقات خدا
- Her durağın, her konağın şehri de yok ki bir gönül sahibi onunla kanatlanıp uçsun” dedi.
- شرح و حد هر مقام و منزلی ** که بپر زو بر پرد صاحبدلی
- O kâfirler Allah’ın kitabını da bu çeşit kınadılar.
- چون کتاب الله بیامد هم بر آن ** این چنین طعنه زدند آن کافران
- “Bu esatirden eski masallardan ibaret… Öyle derin bahisler, yüce hakikatleri eşelemeler yok, bunda.
- که اساطیرست و افسانهی نژند ** نیست تعمیقی و تحقیقی بلند
- Bunu küçücük çocuklar bile anlar. Kabul edilecek yahut edilmeyecek emirlerden nehiylerden ibaret.
- کودکان خرد فهمش میکنند ** نیست جز امر پسند و ناپسند
- Yusuf, Yusuf’un büklüm, büklüm zülüfleri… Yakup, Zeliha, Zeliha’nın derdi… 4240
- ذکر یوسف ذکر زلف پر خمش ** ذکر یعقوب و زلیخا و غمش
- Hep bunlar değil mi? Bunları herkes anlar, bilir. Nerede bir söz ki akıl, onu idrak edemesin de hayretlere düşsün” dediler.
- ظاهرست و هرکسی پی میبرد ** کو بیان که گم شود در وی خرد
- Allah’ta dedi ki: “Eğer bu sana kolay görünüyorsa bu çeşit kolay, basit bir sure söyleyiver.
- گفت اگر آسان نماید این به تو ** این چنین آسان یکی سوره بگو
- Cinlerinize, insanlarınıza kudret ve sanat sahibi olanlarınıza söyleyin de ehemmiyetsiz gördüğünüz ayetler gibi bir ayet meydana getirsinler!”
- جنتان و انستان و اهل کار ** گو یکی آیت ازین آسان بیار
- Mustafa aleyhisselâm’ın “Kur’an’ın zahiri var, bâtını var, bâtının da yedinci bâtına kadar bâtını var” hadisinin tefsiri
- تفسیر این خبر مصطفی علیه السلام کی للقران ظهر و بطن و لبطنه بطن الی سبعة ابطن
- Bil ki Kur’an’ın bir zahiri var… Zahirin de gizli ve pek kuvvetli bir de içyüzü var.
- حرف قرآن را بدان که ظاهریست ** زیر ظاهر باطنی بس قاهریست
- O bâtının bir bâtını, onun da bir üçüncü bâtını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır. 4245
- زیر آن باطن یکی بطن سوم ** که درو گردد خردها جمله گم
- Kur’an’ın dördüncü bâtınıysa eşsiz, örneksiz Allah’tan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir.
- بطن چارم از نبی خود کس ندید ** جز خدای بینظیر بیندید
- Oğul, sen Kur’an’ın dış yüzüne bakma… Şeytan da Âdem’in topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi!
- تو ز قرآن ای پسر ظاهر مبین ** دیو آدم را نبیند جز که طین
- Kur’an’ın zahiri, insana benzer… Sureti görünür, meydandadır da canı gizli!
- ظاهر قرآن چو شخص آدمیست ** که نقوشش ظاهر و جانش خفیست