- Dinle bak, hizmetinden ayrıldığım andan itibaren nelere uğradım: İlk önce benim için ne evvel kaldı, ne âhir... Ön de gözümden kalktı, son da!
- اولا بشنو که چون ماندم ز شست ** اول و آخر ز پیش من بجست
- İkinci, ey güzel sevgili, çok aradım ama sana bir ikinci bulamadım.
- ثانیا بشنو تو ای صدر ودود ** که بسی جستم ترا ثانی نبود
- Üçüncüsü senden ayrıldım ayrılalı Allah, üçün üçüncüsüdür demiş gibi oldum. 4705
- ثالثا تا از تو بیرون رفتهام ** گوییا ثالث ثلاثه گفتهام
- Dördüncüsü, ayrılık, tarlamı, ekinimi yaktı; Hâmise’yi Râbia’dan ayırt edemez oldum!
- رابعا چون سوخت ما را مزرعه ** می ندانم خامسه از رابعه
- Nerede topraklar üstünde kan görürsen hiç şüphe etme ki biz oradan geçtik, kanlı gözyaşlarımızı takip ederek izimizi izleyebilirsin!
- هر کجا یابی تو خون بر خاکها ** پی بری باشد یقین از چشم ما
- Sözlerim, bu feryad ü figanın âdeta gök gürültüsü… Yeryüzüne bulutlardan yağmur yağdırmak istiyor!
- گفت من رعدست و این بانگ و حنین ** ز ابر خواهد تا ببارد بر زمین
- Söylemekle ağlamak arasında mütereddidim… Nasıl edeyim; ağlayayım mı söyleyeyim mi?
- من میان گفت و گریه میتنم ** یا بگریم یا بگویم چون کنم
- Söylesem ağlayamam; fakat ağlarsam sana nasıl şükredebilir, seni nasıl övebilirim? 4710
- گر بگویم فوت میگردد بکا ** ور نگویم چون کنم شکر و ثنا
- Padişahım, gözlerimden gönül kanları akmakta. Bak, gözlerimden neler akıyor?”
- میفتد از دیده خون دل شها ** بین چه افتادست از دیده مرا
- O zayıf âşık, bunları söyleyip ağlamaya başladı… Haline aşağılık kişilerde ağladılar, yüce kişiler de!
- این بگفت و گریه در شد آن نحیف ** که برو بگریست هم دون هم شریف
- İçinden öyle bir hay haydır coştu ki Buhara halkı etrafına toplandı.
- از دلش چندان بر آمد های هوی ** حلقه کرد اهل بخارا گرد اوی
- Hayran hayran söylemekte, hayran hayran ağlamakta, hayran hayran gülmekteydi. Kadın, erkek, büyük, küçük, herkes ona şaştı kaldı!
- خیره گویان خیره گریان خیرهخند ** مرد و زن خرد و کلان حیران شدند
- Bütün şehir, onun rengine boyandı; herkes, onunla beraber ağlamaya başladı. Kadın, erkek birbirine karıştı, kıyametten bir alâmet oldu! 4715
- شهر هم همرنگ او شد اشک ریز ** مرد و زن درهم شده چون رستخیز
- O anda gökyüzü yere, kıyameti görmedinse gör diyordu!
- آسمان میگفت آن دم با زمین ** گر قیامت را ندیدستی ببین
- Akıl, bu ne aşktır, bu ne haldir… Onun ayrılığına mı şaşmalı, kavuşmasına mı? Hangisi daha ziyade şaşılacak şey diye hayran olmuştu.
- عقل حیران که چه عشق است و چه حال ** تا فراق او عجبتر یا وصال
- Gök, o anda kıyametnameyi okumuş, saman uğrusuna kadar elbisesini yırtmıştı!
- چرخ بر خوانده قیامتنامه را ** تا مجره بر دریده جامه را
- Aşk, iki âleme de yabancıdır; aşkta yetmiş iki türlü divanelik var!
- با دو عالم عشق را بیگانگی ** اندرو هفتاد و دو دیوانگی
- Aşk, pek gizlidir ama şaşkınlığı meydanda… Padişahların canları bile ona hasret çekmektedir. 4720
- سخت پنهانست و پیدا حیرتش ** جان سلطانان جان در حسرتش
- Aşk dini, aşk mezhebi, yetmiş iki şeriatta da dışarıdır. Padişahların tahtları, aşka karşı alelâde bir tahta parçasından ibarettir.
- غیر هفتاد و دو ملت کیش او ** تخت شاهان تختهبندی پیش او
- Aşk çalgıcısı, semâ vaktinde şunu çalar: Kulluk bir bağdır, efendilik baş ağrısı!
- مطرب عشق این زند وقت سماع ** بندگی بند و خداوندی صداع
- Şu halde aşk nedir? Yokluk deryası! Aklın ayağı, orada kırıktır!
- پس چه باشد عشق دریای عدم ** در شکسته عقل را آنجا قدم
- Kulluk da malûm sultanlık da… Âşıklık bu iki perdeden gizli!
- بندگی و سلطنت معلوم شد ** زین دو پرده عاشقی مکتوم شد
- Keşke varlığın bir dili olsaydı da varlardan perdeyi kaldırsa, hakikati anlatsaydı! 4725
- کاشکی هستی زبانی داشتی ** تا ز هستان پردهها برداشتی
- Ey varlık nefesi, ona ait ne söylersen bil ki onun üstüne bir perde daha örttün.
- هر چه گویی ای دم هستی از آن ** پردهی دیگر برو بستی بدان
- Onu anlamanın afeti, sözdür, haldir; kanı kanla yıkamanın imkânı yok!
- آفت ادراک آن قالست و حال ** خون بخون شستن محالست و محال