English    Türkçe    فارسی   

4
1237-1261

  • Onun adı Hasan... Fakat onun kaleminin bir yazısıyla yüzlerce cömert kişi padişaha vezir ve muhasip olabilirdi...
  • آن حسن نامی که از یک کلک او ** صد وزیر و صاحب آید جودخو
  • Bunun adı da Hasan... Fakat bu Hasan’ın çirkin sakalından yüzlerce ip örebilirsin!
  • این حسن کز ریش زشت این حسن ** می‌توان بافید ای جان صد رسن
  • Padişah, böyle bir vezirin sözünü dinlerse kendisini de rezil rüsvay eder, devletini de!
  • بر چنین صاحب چو شه اصغا کند ** شاه و ملکش را ابد رسوا کند
  • Bu alçak vezirin, padişahın adamlığını bozma hususundaki kötü reyi Firavun’un kabiliyetini bozan veziri Haman’ın rey ve tedbirine benzer
  • مانستن بدرایی این وزیر دون در افساد مروت شاه به وزیر فرعون یعنی هامان در افساد قابلیت فرعون
  • Firavun, Musa’nın sözlerini işittikçe kaç defa yumuşadı, ram oldu. 1240
  • چند آن فرعون می‌شد نرم و رام ** چون شنیدی او ز موسی آن کلام
  • Musa’nın sözleri, öyle sözlerdi ki o eşsiz sözlerin güzelliğini duysa, taştan süt akardı.
  • آن کلامی که بدادی سنگ شیر ** از خوشی آن کلام بی‌نظیر
  • Fakat huyu kinden ibaret olan veziri Haman’la görüşüp danışınca,
  • چون بهامان که وزیرش بود او ** مشورت کردی که کینش بود خو
  • Haman, ona “Şimdiye kadar padişahtın... Şimdi bir yamalı hırka giyenin hilesine kapılıp kul mu oldun?” derdi.
  • پس بگفتی تا کنون بودی خدیو ** بنده گردی ژنده‌پوشی را بریو
  • Bu söz, mancınıktan atılan taş gibi gelir, Firavun’un sırçadan yapılma sarayını kırıverirdi!
  • هم‌چو سنگ منجنیقی آمدی ** آن سخن بر شیشه خانه‌ی او زدی
  • Güzel sözlü Kelîm’in yüz gün uğraşıp yaptığını o, bir anda yıkar giderdi! 1245
  • هر چه صد روز آن کلیم خوش‌خطاب ** ساختی در یک‌دم او کردی خراب
  • Senin aklın da vezirdir ve heva ve hevesine mağlûptur... Vücudun da Allah yolunu kesip durmaktadır...
  • عقل تو دستور و مغلوب هواست ** در وجودت ره‌زن راه خداست
  • Allah’a mensup bir öğütçü, sana öğüt verse o sözü, bir hileyle tesirsiz bırakmakta;
  • ناصحی ربانیی پندت دهد ** آن سخن را او به فن طرحی نهد
  • Bu, yerinde bir söz değil, kendine gel de yerinden, yurdundan olma... İş öyle değil, kendine gel, delirme demektedir.
  • کین نه بر جایست هین از جا مشو ** نیست چندان با خود آ شیدا مشو
  • Vay o padişaha ki veziri budur... Her ikisinin yeri de kin güden cehennemdir.
  • وای آن شه که وزیرش این بود ** جای هر دو دوزخ پر کین بود
  • Ne mutlu o padişaha ki müşkül işe düştü mü elini tutacak Asaf gibi bir veziri vardır. 1250
  • شاد آن شاهی که او را دست‌گیر ** باشد اندر کار چون آصف وزیر
  • Adaletli padişah, Asaf’a eş oldu mu artık adı “Nur üstüne nur” olur...
  • شاه عادل چون قرین او شود ** نام آن نور علی نور این بود
  • “Padişah Süleyman” veziri de Asaf oldu mu nur üstüne nurdur, amber üstüne amber!
  • چون سلیمان شاه و چون آصف وزیر ** نور بر نورست و عنبر بر عبیر
  • Fakat padişah Firavun, veziri de Haman olursa ikisi de talihsizlikten, kötülükten kaçamazlar, çaresiz perişan olur giderler!
  • شاه فرعون و چو هامانش وزیر ** هر دو را نبود ز بدبختی گزیر
  • Karanlıklar üstüne çöken karanlıklara düşerler de ne akıl, onlara yâr olur, ne de kıyamet günü devlete erişirler!
  • پس بود ظلمات بعضی فوق بعض ** نه خرد یار و نه دولت روز عرض
  • Ben kötülerde kötülükten başka bir şey görmedim... Sen gördüysen var selâm söyle! 1255
  • من ندیدم جز شقاوت در لام ** گر تو دیدستی رسان از من سلام
  • Padişah cana benzer, vezir de akla... Fesatçı akıl, ruhu kötülüklere götürür.
  • هم‌چو جان باشد شه و صاحب چو عقل ** عقل فاسد روح را آرد بنقل
  • Akıl meleği Harut’laşınca yüzlerce kötü kişiye sihir öğretir!
  • آن فرشته‌ی عقل چون هاروت شد ** سحرآموز دو صد طاغوت شد
  • Cüz’i aklı kendine vezir yapma. Aklı küllü vezir yap padişahım.
  • عقل جزوی را وزیر خود مگیر ** عقل کل را ساز ای سلطان وزیر
  • Heva ve hevesini kendine vezir yapma da pak canın namazdan, niyazdan kalmasın.
  • مر هوا را تو وزیر خود مساز ** که برآید جان پاکت از نماز
  • Çünkü bu heva ve heves, hırslarla doludur ve içinde bulunduğu hali görür... Aklın düşüncesiyse din gününün düşüncesidir. 1260
  • کین هوا پر حرص و حالی‌بین بود ** عقل را اندیشه یوم دین بود
  • Aklın gözleri işin sonunu gözetir... Akıl, bir gül için diken zahmetini çeker durur!
  • عقل را دو دیده در پایان کار ** بهر آن گل می‌کشد او رنج خار