English    Türkçe    فارسی   

4
1892-1916

  • Ne şaşılacak şey, padişah neden bana cevap yazmadı... Yoksa kızgınlığından mektubu götüren bir hıyanetlikte mi bulundu?
  • کای عجب چونم نداد آن شه جواب ** با خیانت کرد رقعه‌بر ز تاب
  • Mektubu mu gizledi, yoksa padişaha vermedi mi? Acaba bir münafık mıydı, saman altından su mu yürüttü?
  • رقعه پنهان کرد و ننمود آن به شاه ** کو منافق بود و آبی زیر کاه
  • Tecrübe için başka bir mektup yazar, hünerli, terbiyeli bir başka elçi arar bulurum demekte,
  • رقعه‌ی دیگر نویسم ز آزمون ** دیگری جویم رسول ذو فنون
  • Cahilliğinden o bihaber, padişahı, mutfak eminini, mektup götüreni ayıplamaktaydı. 1895
  • بر امیر و مطبخی و نامه‌بر ** عیب بنهاده ز جهل آن بی‌خبر
  • Hiç ben din yolunda eğri gittim, gâvurluk ettim diye kendisine gelmiyor, kusuru kendinde bulmuyordu.
  • هیچ گرد خود نمی‌گردد که من ** کژروی کردم چو اندر دین شمن
  • Süleyman aleyhisselâm’ın bir kusuru yüzünden rüzgârın ters esmesi
  • کژ وزیدن باد بر سلیمان علیه‌السلام به سبب زلت او
  • Rüzgâr, Süleyman’ın tahtına ters esti... Süleyman dedi ki: Ey rüzgâr, ters esme!
  • باد بر تخت سلیمان رفت کژ ** پس سلیمان گفت بادا کژ مغژ
  • Rüzgâr da ey Süleyman dedi, ters hareket etme... Ters hareket edersen, benim tersliğime kızma!
  • باد هم گفت ای سیلمان کژ مرو ** ور روی کژ از کژم خشمین مشو
  • Allah, biz ders alalım da insafa gelelim diye bu teraziyi halk etti.
  • این ترازو بهر این بنهاد حق ** تا رود انصاف ما را در سبق
  • Sen eksik dirhem korsan ben eksik tartarım... Sen benimle apaydın muamelede bulunursan ben de seninle apaydın muamelede bulunurum! 1900
  • از ترازو کم کنی من کم کنم ** تا تو با من روشنی من روشنم
  • Böylece Süleyman’ın tacı da eğrildi... Aydın günü ona gece etti âdeta!
  • هم‌چنین تاج سلیمان میل کرد ** روز روشن را برو چون لیل کرد
  • Süleyman dedi ki: Ey taç, neden başımda eğrilirsin... A güneş, doğumdan eksilme benim!
  • گفت تا جا کژ مشو بر فرق من ** آفتابا کم مشو از شرق من
  • O eliyle tacı düzelttikçe taç eğrilmekteydi yiğidim!
  • راست می‌کرد او به دست آن تاج را ** باز کژ می‌شد برو تاج ای فتی
  • Tam sekiz kere doğrulttu, sekiz kere eğrildi... Dedi ki: Ey taç, bu ne bu? Eğrilme artık!
  • هشت بارش راست کرد و گشت کژ ** گفت تاجا چیست آخر کژ مغژ
  • Taç dedi ki: Beni yüz kere doğrultsan yine eğrilirim... Çünkü inanılır kişi, sen eğrilmedesin! 1905
  • گفت اگر صد ره کنی تو راست من ** کژ شوم چون کژ روی ای متمن
  • Süleyman, bunun üzerine kalbini doğrulttu... Gönlündeki şehvetten soğudu...
  • پس سلیمان اندرونه راست کرد ** دل بر آن شهوت که بودش کرد سرد
  • Tacı da derhal doğruldu... Nasıl istiyorsa başında öyle durdu.
  • بعد از آن تاجش همان دم راست شد ** آنچنان که تاج را می‌خواست شد
  • Süleyman, bundan sonra onu mahsustan eğriltmede, taç da inadına doğrulmadaydı.
  • بعد از آنش کژ همی کرد او به قصد ** تاج او می‌گشت تارک‌جو به قصد
  • O ulu Peygamber, tacını sekiz kere eğriltti; her defasında taç, başında doğruldu.
  • هشت کرت کژ بکرد آن مهترش ** راست می‌شد تاج بر فرق سرش
  • Taç, dile geldi de ey padişah, nazlan dedi... Kanadından mademki tozu, toprağı silktin; uç! 1910
  • تاج ناطق گشت کای شه ناز کن ** چون فشاندی پر ز گل پرواز کن
  • Bana izin yok ki bundan ileriye geçeyim... Bu sırrın gayb perdelerini yırtayım!
  • نیست دستوری کزین من بگذرم ** پرده‌های غیب این برهم درم
  • Elini sen ağzıma koy da kapat... Ağzım, beğenilmeyen şeyler söylemesin!
  • بر دهانم نه تو دست خود ببند ** مر دهانم را ز گفت ناپسند
  • Hâsılı sana ne dert gelirse başkasına kabahat bulma; kendine bak!
  • پس ترا هر غم که پیش آید ز درد ** بر کسی تهمت منه بر خویش گرد
  • Dostum, bu iş başkasından oldu sanma... o kölenin uğraştığı gibi uğraşıp durma!
  • ظن مبر بر دیگری ای دوستکام ** آن مکن که می‌سگالید آن غلام
  • Köle, gâh elçiyle, mutfak eminiyle uğraşıp savaşmasaydı... Gâh cömert padişaha kızmadaydı. 1915
  • گاه جنگش با رسول و مطبخی ** گاه خشمش با شهنشاه سخی
  • Tıpkı Firavun gibi... Hani o da Musa’yı bırakmıştı da halkın yavrucaklarının başlarını kestiriyordu.
  • هم‌چو فرعونی که موسی هشته بود ** طفلکان خلق را سر می‌ربود