English    Türkçe    فارسی   

4
1999-2023

  • Şimdi gözümden kayboldun mu her yandan kuvvetli bir kurt çıkagelir.
  • گر ز چشمم این زمان غایب شوی ** پیشت آید هر طرف گرگ قوی
  • Kemiklerini şeker gibi ezer, ufalar... Artık bir daha diriliği göremezsin bile! 2000
  • استخوانت را بخاید چون شکر ** که نبینی زندگانی را دگر
  • Hadi kurdu bir tarafa bırak... Od’suz kalırsın ya! Ateş, odun olmadı mı söner gider.
  • آن مگیر آخر بمانی از علف ** آتش از بی‌هیزمی گردد تلف
  • Kendine gel de sahipliğimden kaçma, yükün ağırlığından çekinme... Senin canın benim diye ardına düşer, koşar durur!
  • هین بمگریز از تصرف کردنم ** وز گرانی بار که جانت منم
  • Sen de bir katırsın... Çünkü nefsin üstün. A kendisine tapan, hüküm üstünündür.
  • تو ستوری هم که نفست غالبست ** حکم غالب را بود ای خودپرست
  • Fakat ululuk ıssı Allah, sana eşek demedi at dedi... Arap, arap atına “Taal” der.
  • خر نخواندت اسپ خواندت ذوالجلال ** اسپ تازی را عرب گوید تعال
  • Cefakâr nefis katırlarını bakmak, yola getirmek için Mustafa, Hakk’ın imrahorudur. 2005
  • میر آخر بود حق را مصطفی ** بهر استوران نفس پر جفا
  • Kerem ve ihsan çekişiyle “Kul tealev” dedi... “Gelin de sizi riyazetle terbiye edeyim dedi, azgın ve serkeş atları alıştırır, yola getiririm ben.
  • قل تعالوا گفت از جذب کرم ** تا ریاضتتان دهم من رایضم
  • Nefisleri azgınlıktan geçinceye dek bu katırlardan ne tekmeler yedim.
  • نفسها را تا مروض کرده‌ام ** زین ستوران بس لگدها خورده‌ام
  • Nerede azgınları yumuşatan bir er varsa onların tekmelerinden kurtulmasına bir çare yoktur!
  • هر کجا باشد ریاضت‌باره‌ای ** از لگدهااش نباشد چاره‌ای
  • Hâsılı belâların çoğu peygamberlere gelir. Çünkü ham kişileri yola getirmek, zaten bir belâdır.
  • لاجرم اغلب بلا بر انبیاست ** که ریاضت دادن خامان بلاست
  • Siz, kaidesiz, nizamsız gitmektesiniz; sözüme uyun da rahvan gidin... Bu suretle de uysal bir hale gelin, padişahın bineceği bir at olun! 2010
  • سکسکانید از دمم یرغا روید ** تا یواش و مرکب سلطان شوید
  • Allah dedi ki: “onlara gelin de, ey terbiyeye alışkın olmayan katırlar, gelin de!
  • قل تعالوا قل تعالو گفت رب ** ای ستوران رمیده از ادب
  • Fakat gelmezlerse gamlanma... O iki temkinsiz için kinlenme!
  • گر نیایند ای نبی غمگین مشو ** زان دو بی‌تمکین تو پر از کین مشو
  • Bazılarının kulakları bu, gelin sözüne karşı sağırdır... Her hayvanın ayrı ahırı vardır.
  • گوش بعضی زین تعالواها کرست ** هر ستوری را صطبلی دیگرست
  • Bazıları bu sesten ürker, kaçarlar... Her atın ahırı ayrıdır.
  • منهزم گردند بعضی زین ندا ** هست هر اسپی طویله‌ی او جدا
  • Bazılarının de bu hikâyelerden canı sıkılır... Çünkü her kuşun kafesi başkadır. 2015
  • منقبض گردند بعضی زین قصص ** زانک هر مرغی جدا دارد قفص
  • Melekler bile bir cinsten değildirler; bu yüzden göklerde saf saf dururlar.
  • خود ملایک نیز ناهمتا بدند ** زین سبب بر آسمان صف صف شدند
  • Çocuklar, gerçi bir mektebe giderler, giderler ama ders bakımından her biri, öbüründen üstündür.
  • کودکان گرچه به یک مکتب درند ** در سبق هر یک ز یک بالاترند
  • Doğuya mensup olanın da duyguları var, batıya mensup olanın da... Fakat görmek göze kısmet olmuştur, mesnet ona verilmiştir.
  • مشرقی و مغربی را حسهاست ** منصب دیدار حس چشم‌راست
  • Yüz binlerce kulak saf saf düzülse yine de hepsi aydın bir göze muhtaçtır.
  • صد هزاران گوشها گر صف زنند ** جمله محتاجان چشم روشن‌اند
  • Sonra kulakların da can sesini, Allah haberlerini, Peygamber buyruklarını duymada bir mesnedi var 2020
  • باز صف گوشها را منصبی ** در سماع جان و اخبار و نبی
  • Yüz binlerce göze ses duyma kabiliyeti verilmemiştir; hiçbir gözün ses duymadan haberi yoktur.
  • صد هزاران چشم را آن راه نیست ** هیچ چشمی از سماع آگاه نیست
  • Böylece her duyguyu birer birer say... Her biri, öbürünün işini göremez!
  • هم‌چنین هر حس یک یک می‌شمر ** هر یکی معزول از آن کار دگر
  • Beş tane dış, beş tane de iç duygusu... Hepsi on tane duygu, ayakta saf kurmuştur.
  • پنج حس ظاهر و پنج اندرون ** ده صف‌اند اندر قیام الصافون