English    Türkçe    فارسی   

4
225-249

  • Ben seninle buluşmadan önce de biliyordum: Güzel yüzlüsün ama kötü huylusun sen! 225
  • من همی دانستمت پیش از وصال ** که نکورویی ولیکن بدخصال
  • Ben seni görmeden de inatçı bir adam olduğunu, kötülükte ayak diremiş, kötülüğe alışmış bulunduğunu biliyordum.
  • من همی دانستمت پیش از لقا ** کز ستیزه راسخی اندر شقا
  • Gözüm kızarırsa, az görsem bile yine o illete tutulduğumu bilirim ya!
  • چونک چشمم سرخ باشد در غمش ** دانمش زان درد گر کم بینمش
  • Sen beni çobansız bir kuzu gibi yapayalnız gördün de bekçim, gözcüm yok sandın.
  • تو مرا چون بره دیدی بی شبان ** تو گمان بردی ندارم پاسبان
  • Âşıklar, bakılmaması lazım gelen yere bakarlar da o yüzden dertlenirler, o dert sebebiyle de ağlarlar, inlerler.
  • عاشقان از درد زان نالیده‌اند ** که نظر ناجایگه مالیده‌اند
  • O ceylanı çobansız, o esiri ucuz sanırlar. 230
  • بی‌شبان دانسته‌اند آن ظبی را ** رایگان دانسته‌اند آن سبی را
  • Nihayet “Gözcüsü, bekçisi benim... Az bak!” diye bir bakış okudur gelir, ciğerlerine saplanır!
  • تا ز غمزه تیر آمد بر جگر ** که منم حارس گزافه کم نگر
  • Ben, bir kuzudan da, keçiden de aşağı mıyım ki ardımda gözcüm, bekçim olmasın?
  • کی کم از بره کم از بزغاله‌ام ** که نباشد حارس از دنباله‌ام
  • Öyle bir bekçim var ki saltanat, ona yaraşır... Bana nasıl bir yel esmekte? O bilir!
  • حارسی دارم که ملکش می‌سزد ** داند او بادی که آن بر من وزد
  • O yel soğuk mudur, sıcak mı? O bilen Allah, gafil değildir... Bilir a kötü kişi!
  • سرد بود آن باد یا گرم آن علیم ** نیست غافل نیست غایب ای سقیم
  • Fakat şehvete mensup olan nefis, Hak’tan sağırdır, kördür. Ben de senin körlüğünü ta uzaktan gördüm. 235
  • نفس شهوانی ز حق کرست و کور ** من به دل کوریت می‌دیدم ز دور
  • Onun için sekiz yıldır hiç seni sormadım... Çünkü seni bilgisizlikle kat kat dolu gördüm ben.
  • هشت سالت زان نپرسیدم به هیچ ** که پرت دیدم ز جهل پیچ پیچ
  • Külhandaki adama nasılsın diye neye sorayım? Nasıl olacak; baş aşağı bir halde işte!
  • خود چه پرسم آنک او باشد بتون ** که تو چونی چون بود او سرنگون
  • Dünya külhana benzer, takva da hamama
  • مثال دنیا چون گولخن و تقوی چون حمام
  • Dünya şehveti, külhana benzer. Takva hamamı da onunla aydınlanır.
  • شهوت دنیا مثال گلخنست ** که ازو حمام تقوی روشنست
  • Fakat takva sahipleri bu külhanda safa ve zevk içindedirler... Çünkü onlar, hamama girmiş, yunup arınmışlardır.
  • لیک قسم متقی زین تون صفاست ** زانک در گرمابه است و در نقاست
  • Zenginlerse hamamdakileri ısıtmak için tezek taşıyanlara benzerler. 240
  • اغنیا ماننده‌ی سرگین‌کشان ** بهر آتش کردن گرمابه‌بان
  • Allah, hamam ısınsın, tavlansın diye onlara bir hırs vermiştir.
  • اندریشان حرص بنهاده خدا ** تا بود گرمابه گرم و با نوا
  • Bu külhandan vazgeç de hamama git... Külhanı terk etmek, bil ki hamama girmenin ta kendisidir.
  • ترک این تون گوی و در گرمابه ران ** ترک تون را عین آن گرمابه دان
  • Külhanda kalan dünya şehvetine sabreden, dünyadan el etek çeken kişiye hizmetçi mesabesindedir.
  • هر که در تونست او چون خادمست ** مر ورا که صابرست و حازمست
  • Hamamda olan, yüzünden, yüzünün temizliğinden, güzelliğinden anlaşılır.
  • هر که در حمام شد سیمای او ** هست پیدا بر رخ زیبای او
  • Külhandakiler de yüzlerindeki ve elbiselerindeki duman, is ve tozdan belli olurlar. 245
  • تونیان را نیز سیما آشکار ** از لباس و از دخان و از غبار
  • Yüzünü görmezsen kokusuna dikkat et... Koku, her köre sopa gibidir!
  • ور نبینی روش بویش را بگیر ** بو عصا آمد برای هر ضریر
  • Kokusunu da alamadıysan onu konuştur; yeni sözden eski sırrı anla!
  • ور نداری بو در آرش در سخن ** از حدیث نو بدان راز کهن
  • Altın babası külhancı der ki: Bugün akşama kadar tam yirmi küfe tezek taşıdım.
  • پس بگوید تونیی صاحب ذهب ** بیست سله چرک بردم تا به شب
  • Bunun gibi senin hırsın da, bu dünyada ateşe benzer... Her alevi, yüzlerce ağız açmıştır!
  • حرص تو چون آتشست اندر جهان ** باز کرده هر زبانه صد دهان