English    Türkçe    فارسی   

4
2391-2415

  • Kendine gel, hadi ey burun... Şu güzeli gör, desen imkânı yok; burunda bu kabiliyet yoktur.
  • هین بیا بینی ببین این خوب را ** نیست در خور بینی این مطلوب را
  • Sana der ki: Mis yahut gülsuyu olursa koklarım... Benim işim budur, bilgim bu kadardır.
  • گر بود مشک و گلابی بو برم ** فن من اینست و علم و مخبرم
  • Ben o baldırı gümüşe benzeyen güzeli nasıl görürüm? Aklını başını devşir de yapamayacağım şeyi teklif etme bana!
  • کی ببینم من رخ آن سیم‌ساق ** هین مکن تکلیف ما لیس یطاق
  • İğri duyguda iğriden başka bir şey göremez... Onun önüne ister eğri getir, ister doğru.
  • باز حس کژ نبیند غیر کژ ** خواه کژ غژ پیش او یا راست غژ
  • Hocam şaşı göz bil ki tek göremez. 2395
  • چشم احول از یکی دیدن یقین ** دانک معزولست ای خواجه معین
  • Sen de Firavunsun... Tepeden tırnağa kadar hile ve riyadan ibaretsin... Onun beni kendinden farklı görmemektesin.
  • تو که فرعونی همه مکری و زرق ** مر مرا از خود نمی‌دانی تو فرق
  • A iğri görüşlü, sen bana kendi gözünle bakma, benim gözümle bak da biri, iki görme!
  • منگر از خود در من ای کژباز تو ** تا یکی تو را نبینی تو دوتو
  • Bana, bir an olsun benim gözümle bak da varlıktan öte bir meydan gör.
  • بنگر اندر من ز من یک ساعتی ** تا ورای کون بینی ساحتی
  • Darlıktan da kurtul, addan, şöhretten de... Aşk içinden aşk gör vesselam.
  • وا رهی از تنگی و از ننگ و نام ** عشق اندر عشق بینی والسلام
  • Bil ki beden çerçevesinden kurtuldun mu kulağın da göz olur, burnun da. 2400
  • پس بدانی چونک رستی از بدن ** گوش و بینی چشم می‌داند شدن
  • O tatlı dilli padişah doğru söylemiştir: Ariflerin her kılı göz kesilir.
  • راست گفتست آن شه شیرین‌زبان ** چشم گرد مو به موی عارفان
  • Göz evvelce göz değildi... O, rahimde bir et parçasından ibaretti.
  • چشم را چشمی نبود اول یقین ** در رحم بود او جنین گوشتین
  • Yağ parçası görmeye sebep olmaz oğlum... Öyle olsaydı hiç kimse rüyada görülen şeyleri göremezdi.
  • علت دیدن مدان پیه ای پسر ** ورنه خواب اندر ندیدی کس صور
  • Mesela şeytan ve peri de görür... Fakat ikisinin gözünde yağ parçasına benzer bir şey yoktur.
  • آن پری و دیو می‌بیند شبیه ** نیست اندر دیدگاه هر دو پیه
  • Nurun yağla ne münasebeti var? Fakat yaratıcı sevgi ihsan edici Allah bu münasebeti bağışlamıştır işte! 2405
  • نور را با پیه خود نسبت نبود ** نسبتش بخشید خلاق ودود
  • İnsan topraktan yaratılmıştır, fakat toprağa benzemez ki... Cinlerin ateşle bir münasebeti yoktur; fakat onlar da ateşten yaratılmışlardır.
  • آدمست از خاک کی ماند به خاک ** جنیست از نار بی‌هیچ اشتراک
  • Perinin aslı ateştir; fakat dikkat edersen ateşe hiç benzemez.
  • نیست مانندای آتش آن پری ** گر چه اصلش اوست چون می‌بنگری
  • Kuş, havadan yaratılmış olmakla beraber havaya nereden benzer? Allah, münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
  • مرغ از بادست و کی ماند به باد ** نامناسب را خدا نسبت به داد
  • Bu feri’lerin asıllarıyla münasebeti vardır... Allah onlara bu münasebeti vermiştir; fakat bu münasebete akıl ermez, keyfiyeti bilinmez!
  • نسبت این فرعها با اصلها ** هست بی‌چون ار چه دادش وصلها
  • İnsan hiçbir değeri olmayan topraktan meydana gelmiştir... Fakat bu oğlun, babası ile ne münasebeti var? 2410
  • آدمی چون زاده‌ی خاک هباست ** این پسر را با پدر نسبت کجاست
  • Bir münasebeti varsa bile akıldan gizlidir, keyfiyetine akıl ermez; akıl nereden bu münasebeti izleyecek bulacak?
  • نسبتی گر هست مخفی از خرد ** هست بی‌چون و خرد کی پی برد
  • Yele göz vermemiş olsaydı Ad kavmini nasıl fark ederdi?
  • باد را بی چشم اگر بینش نداد ** فرق چون می‌کرد اندر قوم عاد
  • Mümini nasıl olur da düşmandan ayırt eder... Şarabı, nasıl olur da testiden fark ederdi?
  • چون همی دانست مومن از عدو ** چون همی دانست می را از کدو
  • Nemrut’un yaktığı ateşe göz olmasaydı Halil’e nasıl olur da, kendisini zahmetlere sokup saygı gösterirdi?
  • آتش نمرود را گر چشم نیست ** با خلیلش چون تجشم کردنیست
  • Nil’in gözü olmasaydı, görmeseydi, Kıpti ile İsrail oğullarını nasıl ayırt edebilirdi? 2415
  • گر نبودی نیل را آن نور و دید ** از چه قبطی را ز سبطی می‌گزید