English    Türkçe    فارسی   

4
2848-2872

  • Senin gözün zayıftır, hilâli göremezsin; fakat ben görüyorum, bana kızma.
  • تو نمی‌بینی هلال از ضعف چشم ** من همی بینم مکن بر من تو خشم
  • Dedikodu uzadıkça uzadı... dinleyenlerde bu bezenmiş âlemin başına, sonuna hayran olup kaldılar.
  • گفت و گو بسیار گشت و خلق گیج ** در سر و پایان این چرخ پسیج
  • Mümin,dostum dedi... gönlümde bir delil var... bence, bu, âlemin sonradan yaratıldığına bir alâmet! 2850
  • گفت یارا در درونم حجتیست ** بر حدوث آسمانم آیتیست
  • İyice inanmışım... inancımın nişanesi de şu: İyice inanan ateşe bile girse,
  • من یقین دارم نشانش آن بود ** مر یقین‌دان را که در آتش رود
  • Aşıklardaki aşk sırrı gibi ona bir ziyan gelmez, yanmaz, mahvolmaz!
  • در زبان می‌ناید آن حجت بدان ** هم‌چو حال سر عشق عاشقان
  • Sözlerinin sırrı, ancak yüzümün sarılığından, zayıflığından anlaşılır.
  • نیست پیدا سر گفت و گوی من ** جز که زردی و نزاری روی من
  • Yanaklara akan kanlı göz yaşları, sevgilinin güzelliğine delildir.
  • اشک و خون بر رخ روانه می‌دود ** حجت حسن و جمالش می‌شود
  • Filozof, ben halkın hepsine de delil olamayan bu şeylere ehemmiyet vermem, bunları delil saymam, dedi. 2855
  • گفت من اینها ندانم حجتی ** که بود در پیش عامه آیتی
  • Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse girişseler... halis akçe, sen kalpsın; ben halisim, iyiyim dese,
  • گفت چون قلبی و نقدی دم زنند ** که تو قلبی من تکویم ارجمند
  • Son sınama ateştir... bu iki arkadaş ateşe düştüler mi?
  • هست آتش امتحان آخرین ** کاندر آتش در فتند این دو قرین
  • Halkın ileri gidenleri de hallerini anlar, alelâde olanları da... herkes, şüpheden kurtulur, onların ne olduklarını iyice anlar bilir.
  • عام و خاص از حالشان عالم شوند ** از گمان و شک سوی ایقان روند
  • Canım, su ve ateş de gizli olan halis akçayla kalpı sınamak, için yaratılmıştır.
  • آب و آتش آمد ای جان امتحان ** نقد و قلبی را که آن باشد نهان
  • Sen ve ben... ikimiz de ateşe girelim... bu işe şaşıp kalanlara bakî bir delil olalım! 2860
  • تا من و تو هر دو در آتش رویم ** حجت باقی حیرانان شویم
  • Ben de, sen de birden denize dalalım... çünkü ben de bu halka bir delilim sen de!
  • تا من و تو هر دو در بحر اوفتیم ** که من و تو این کره را آیتیم
  • Öyle yaptılar; ateşe girdiler... ikisi de kendilerini kızgın ateşe attılar.
  • هم‌چنان کردند و در آتش شدند ** هر دو خود را بر تف آتش زدند
  • Tanrı var diye iddia eden kurtuldu öbür haramzade yandı, mahvoldu.
  • از خدا گوینده مرد مدعی ** رست و سوزید اندر آتش آن دعی
  • Bu haberi müezzinden duy... ham ruhun körlüğünü bir kat daha arttırır!
  • از مذن بشنو این اعلام را ** کوری افزون‌روان خام را
  • Ecelle,ölümle Mustafa’nın adı yanmamıştır... çünkü o adın sahibi ileriden ileriydi uludan ulu! 2865
  • که نسوزیدست این نام از اجل ** کش مسمی صدر بودست و اجل
  • Bu devirde bahse girişenlerin yüz binlercesi münkirlerin perdelerini yırtmıştır.
  • صد هزاران زین رهان اندر قران ** بر دریده پرده‌های منکران
  • Müminle filozof bu işe karar verdiler... mucizelerin devam ettiği zuhur etti; doğru olan galip oldu... bu cevaptan
  • چون گرو بستند غالب شد صواب ** در دوام و معجزات و در جواب
  • Anladım ki âlemin evveli vardır, bu gök kubbe sonradan yaratılmıştır diyen haklıdır.
  • فهم کردم کانک دم زد از سبق ** وز حدوث چرخ پیروزست و حق
  • Münkirin getirdiği delilin yüzü daima sarıdır... o inkârın doğruluğuna nerede bir nişane?
  • حجت منکر هماره زردرو ** یک نشان بر صدق آن انکار کو
  • Münkirlerin övüldüğü bir minare nerede? Alemde böyle bir minare göster bana da onların doğruluğuna nişane olsun. 2870
  • یک مناره در ثنای منکران ** کو درین عالم که تا باشد نشان
  • Hani nerede bir mimber ki oraya birisi çıksın da bir münkirin zamanını ansın.
  • منبری کو که بر آنجا مخبری ** یاد آرد روزگار منکری
  • Paraların üstüne basılan peygamber adları, kıyamete kadar onların doğruluğuna alâmettir.
  • روی دینار و درم از نامشان ** تا قیامت می‌دهد زین حق نشان