English    Türkçe    فارسی   

4
2895-2919

  • Fakat kısa görüşlü adam, ilk işten başka bir şey görmez... aklı yerde yetişen otlara benzer, yere mahkûmdur, gezmez dolaşamaz. 2895
  • کندبینش می‌نبیند غیر این ** عقل او بی‌سیر چون نبت زمین
  • Otu, ha çağırmışsın,ha çağırmamışsın... ayağı toprağa kakılmış kalmıştır.
  • نبت را چه خوانده چه ناخوانده ** هست پای او به گل در مانده
  • Rüzgarın tesiri ile başını sallasa da baş sallanmasına aldanma.
  • گر سرش جنبد پیر باد رو ** تو به سر جنبانیش غره مشو
  • Başı, ey seher yeli, duyduk, peki der ama ayağı isyan ediyoruz bırak bizi der.
  • آن سرش گوید سمعنا ای صبا ** پای او گوید عصینا خلنا
  • Kısa görüşlüde gezip dolaşmayı bilmediğinden aşağılık kişiler gibi sürünüp gider... körler gibi Tanrıya dayanıp adım atar.
  • چون ندارد سیر می‌راند چون عام ** بر توکل می‌نهد چون کور گام
  • Savaşta Tanrıya dayanmaktan ne fayda çıkar ki? Bu tavla oynayan acemilerin Tanrıya dayanmasına benzer. 2900
  • بر توکل تا چه آید در نبرد ** چون توکل کردن اصحاب نرد
  • Donup kalmamış olan keskin bakışlarsa, ileriyi delip gider, perdeleri yırtıp görür.
  • وآن نظرهایی که آن افسرده نیست ** جز رونده و جز درنده‌ی پرده نیست
  • Bu bakışa sahip olanlar, on yıl sonra olacak şeyi şimdicik, hem de gözleri ile görürler.
  • آنچ در ده سال خواهد آمدن ** این زمان بیند به چشم خویشتن
  • Böylece herkes bakışı ve görüşü miktarınca gaybı da görür, geleceği de... hayrı da görür şerri de.
  • هم‌چنین هر کس به اندازه‌ی نظر ** غیب و مستقبل ببیند خیر وشر
  • Gözün önünde ardında bir hail kalmadı mı bütün dünya dümdüz olur, göz, gayp levhini bile okur.
  • چونک سد پیش و سد پس نماند ** شد گذاره چشم و لوح غیب خواند
  • Gözünü ardına çevirdi mi varlığın başladığı zamandan itibaren bütün macera ve âlemin yaradılışı gözüne görünür! 2905
  • چون نظر پس کرد تا بدو وجود ** ماجرا و آغاز هستی رو نمود
  • Yer meleklerinin ululuk ıssı Tanrı ile babamızın halife olması hususunda bahse giriştiklerini duyar görür.
  • بحث املاک زمین با کبریا ** در خلیفه کردن بابای ما
  • Ön tarafa baktı mı mahşere kadar ne olacaksa onların da hepsi gözünün önünde canlanır.
  • چون نظر در پیش افکند او بدید ** آنچ خواهد بود تا محشر پدید
  • Şu halde arkaya bakınca aslın aslına kadar... önüne bakınca kıyamete kadar her şey gözüne apaçık görünür.
  • پس ز پس می‌بیند او تا اصل اصل ** پیش می‌بیند عیان تا روز فصل
  • Herkes gönlünün aydınlığı ve cilâsı nispetinde gaybı görür.
  • هر کسی اندازه‌ی روشن‌دلی ** غیب را بیند به قدر صیقلی
  • Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür. 2910
  • هر که صیقل بیش کرد او بیش دید ** بیشتر آمد برو صورت پدید
  • Sen eğer bu arılık Tanrı lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır.
  • گر تو گویی کان صفا فضل خداست ** نیز این توفیق صیقل زان عطاست
  • O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
  • قدر همت باشد آن جهد و دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
  • Himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
  • واهب همت خداوندست و بس ** همت شاهی ندارد هیچ خس
  • Tanrının bir adamı bir işe ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men etmek değildir ki!
  • نیست تخصیص خدا کس را به کار ** مانع طوع و مراد و اختیار
  • Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını pırtısını toplar, küfür ve isyan semtine çeker. 2915
  • لیک چون رنجی دهد بدبخت را ** او گریزاند به کفران رخت را
  • Talihli birisine bir zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir.
  • نیکبختی را چو حق رنجی دهد ** رخت را نزدیکتر وا می‌نهد
  • Kötü yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar.
  • بددلان از بیم جان در کارزار ** کرده اسباب هزیمت اختیار
  • Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına hücum ederler.
  • پردلان در جنگ هم از بیم جان ** حمله کرده سوی صف دشمنان
  • Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider.
  • رستمان را ترس و غم وا پیش برد ** هم ز ترس آن بددل اندر خویش مرد