English    Türkçe    فارسی   

4
2970-2994

  • “Allemel’esma” Âdem’e imamdı, fakat ayın lâm elbisesi ile değil! 2970
  • علم الاسما بد آدم را امام ** لیک نه اندر لباس عین و لام
  • Âdem başına sudan,topraktan bir külâh koyunca o cana ait adların yüzü karardı.
  • چون نهاد از آب و گل بر سر کلاه ** گشت آن اسمای جانی روسیاه
  • Suyla topraktan mâna zuhur etsin diye cana ait adlar, harf ve nefes nikabiyle yüzlerini örttüler.
  • که نقاب حرف و دم در خود کشید ** تا شود بر آب و گل معنی پدید
  • Söz, gerçi bir bakımdan mânayı açar ama on bakımdan da örter, gizler!
  • گرچه از یک وجه منطق کاشف است ** لیک از ده وجه پرده و مکنف است
  • Halil’e Cebrail aleyhisselâm’ın “Hacetin var mı? Diye sorması,onun da “Var..var ama senden değil“ diye cevap vermesi
  • گفتن خلیل مر جبرئیل را علیهماالسلام چون پرسیدش کی الک حاجة خلیل جوابش داد کی اما الیک فلا
  • Ben, zamanın Halil’iyim, o da Cebrail’dir. Bela çağında onun kılavuzluğunu istemem ben!
  • من خلیل وقتم و او جبرئیل ** من نخواهم در بلا او را دلیل
  • O, Halil’e şefaat eden Cebrail’den edep öğrenmedi mi ki? Cebrail Tanrı Halil’ine 2975
  • او ادب ناموخت از جبریل راد ** که بپرسید از خیل حق مراد
  • “Muradın var mı? Söyle de yardım edeyim... yoksa derhal çekip gideyim”... deyince
  • که مرادت هست تا یاری کنم ** ورنه بگریزم سبکباری کنم
  • İbrahim, “hayır... sen aradan çık. Hakikat meydana çıktıktan sonra vasıta zahmettir” dedi.
  • گفت ابراهیم نی رو از میان ** واسطه زحمت بود بعد العیان
  • Peygamber bu dünya için kulları Tanrıya ulaştıran bir bağdır. Çünkü o müminlerle Tanrı arasında bir vasıtadır.
  • بهر این دنیاست مرسل رابطه ** مومنان را زانک هست او واسطه
  • Fakat her gönül, gizli vahyi duyup işitseydi âlemde harf ve sese ne lüzum kalırdı?
  • هر دل ار سامع بدی وحی نهان ** حرف و صوتی کی بدی اندر جهان
  • Gerçi o, Tanrıdan mahvolmuştur, başsızdır... fakat benim işim ondan da ince! 2980
  • گرچه او محو حقست و بی‌سرست ** لیک کار من از آن نازکترست
  • Onun yaptığı iş Tanrı işidir, ben ona göre zayıfım... doğru, fakat bu iş, yine bana pek kötü görünmede!
  • کرده‌ی او کرده‌ی شاهست لیک ** پیش ضعفم بد نماینده‌ست نیک
  • Halka lûtfun ta kendisi olan şey, yüce ve nazenin erlere kahırdır.
  • آنچ عین لطف باشد بر عوام ** قهر شد بر نازنینان کرام
  • Şu halde halk, zahmet ve belâlar çekmeli de aradaki farkı görüp anlamalı!
  • بس بلا و رنج می‌باید کشید ** عامه را تا فرق را توانند دید
  • Ey hakikî dost, mânayı anlamaya vasıta olan bu harfler, mânaya erişmiş adama göre dikendir, hordur hakîrdir!
  • کین حروف واسطه ای یار غار ** پیش واصل خار باشد خار خار
  • Öyleyse saf ruhun harflerden kurtulması için pek çok belâlar çekmesi, pek anlayışlı olması lâzımdır. 2985
  • بس بلا و رنج بایست و وقوف ** تا رهد آن روح صافی از حروف
  • Fakat bazıları bu sesten büsbütün sağır kesilirler, bazıları ise daha yücedir, daha üstün olurlar!
  • لیک بعضی زین صدا کرتر شدند ** باز بعضی صافی و برتر شدند
  • Bu belâ Nil ırmağına benzer, iyilere sudur, kötülere kan!
  • هم‌چو آب نیل آمد این بلا ** سعد را آبست و خون بر اشقیا
  • Kim, sonu daha fazla görürse daha kutludur... daha ciddiyetle işe sarılır, ekin eker de daha fazla meyve toplar.
  • هر که پایان‌بین‌تر او مسعودتر ** جدتر او کارد که افزون دید بر
  • Çünkü bilir ki bu ekim dünyası, mahşere hazırlanmak, ahirette burada ektiğini toplamak, devşirmek için yaratılmıştır.
  • زانک داند کین جهان کاشتن ** هست بهر محشر و برداشتن
  • Hiçbir bağlantı yoktur ki yalnız o bağ için bağlansın... o bağlantı, bir ticaret elde etmek, bir kâr kazanmak içindir. 2990
  • هیچ عقدی بهر عین خود نبود ** بلک از بهر مقام ربح و سود
  • Dikkat edersen görürsün ki hiçbir münkirin inkârı, sırf inkâr için değildir...
  • هیچ نبود منکری گر بنگری ** منکری‌اش بهر عین منکری
  • Hasedinden düşmanı kahretmek, yahut üstün olmayı dilemek, kendini göstermek içindir.
  • بل برای قهر خصم اندر حسد ** یا فزونی جستن و اظهار خود
  • O üstünlük isteği de başka bir tamahladır... hâsılı mânalar olmadıkça suretlerin bir lezzeti olamaz!
  • وآن فزونی هم پی طمع دگر ** بی‌معانی چاشنی ندهد صور
  • İşte onun için “Neden bunu yapıyorsun?” diye sorarsın... çünkü suretler zeytin yağıdır mâna ışık.
  • زان همی‌پرسی چرا این می‌کنی ** که صور زیتست و معنی روشنی