English    Türkçe    فارسی   

4
3264-3288

  • Her zaman yeni bir suret, her an yeni bir güzellik görmedeyim... yeni görmekle de elem ve usanç kalmaz, insan daima yeniden yeniye neşelenir durur.
  • هر زمان نو صورتی و نو جمال ** تا ز نو دیدن فرو میرد ملال
  • Ben cihanı nimetlerle dopdolu görüyorum... sular kaynaklardan coşup akmada... 3265
  • من همی‌بینم جهان را پر نعیم ** آبها از چشمه‌ها جوشان مقیم
  • Bu suların sesleri kulağıma geldikçe aklımı gönlümü sarhoş etmede!
  • بانگ آبش می‌رسد در گوش من ** مست می‌گردد ضمیر و هوش من
  • Dallar tövbekar dervişler gibi oynuyor... yapraklar, çalgıcılar ve şarkı okuyanlar gibi el çırpıyor.
  • شاخه‌ها رقصان شده چون تایبان ** برگها کف‌زن مثال مطربان
  • Ayna, keçeden yapılma kılıf içindeki şimşek gibi parlayıp durmada... artık ayna görünürse nasıl olur?
  • برق آیینه‌ست لامع از نمد ** گر نماید آینه تا چون بود
  • Ben, bunun binde birini bile söyleyemiyorum; çünkü her kulak, şüphelerle dolu!
  • از هزاران می‌نگویم من یکی ** ز آنک آکندست هر گوش از شکی
  • Vehme göre bu söz müjdedir... fakat akıl der ki: Müjde ne demek bu benim halimdir zaten. 3270
  • پیش وهم این گفت مژده دادنست ** عقل گوید مژده چه نقد منست
  • Uzeyr aleyhisselâm’ın oğullarının,kendisinden babalarının ahvalini sormaları,Uzeyr’in evet gördüm demesi..bazılarının onu tanıyıp kendisinden geçmesi,tanımıyanların da “Bu ,bize müjde verdi,ş kendinden geçme de ne oluyor ?”demeleri
  • قصه‌ی فرزندان عزیر علیه‌السلام کی از پدر احوال پدر می‌پرسیدند می‌گفت آری دیدمش می‌آید بعضی شناختندش بیهوش شدند بعضی نشناختند می‌گفتند خود مژده‌ای داد این بیهوش شدن چیست
  • Hani Üzeyr’in çocukları gibi... yolda babalarının ahvalini soruşturmaktaydılar.
  • هم‌چو پوران عزیز اندر گذر ** آمده پرسان ز احوال پدر
  • Onlar ihtiyarlamışlardı, babaları ise gençti... derken babaları ansızın önlerine çıkıverdi.
  • گشته ایشان پیر و باباشان جوان ** پس پدرشان پیش آمد ناگهان
  • Ona “Ey yolcu bizim azizimizden bir haberin var mı acaba?
  • پس بپرسیدند ازو کای ره‌گذر ** از عزیر ما عجب داری خبر
  • Birisi bize onun bugün geleceğini, bizi ümitsizliğe düşürdükten sonra bugün erişeceğini söyledi” dediler.
  • که کسی‌مان گفت که امروز آن سند ** بعد نومیدی ز بیرون می‌رسد
  • Üzeyr dedi ki: Evet benden sonra gelecek... çocuklardan biri bu müjdeyi işitince sevindi. 3275
  • گفت آری بعد من خواهد رسید ** آن یکی خوش شد چو این مژده شنید
  • Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
  • بانگ می‌زد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
  • A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
  • که چه جای مژده است ای خیره‌سر ** که در افتادیم در کان شکر
  • Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
  • وهم را مژده‌ست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
  • Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
  • کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
  • Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da! 3280
  • زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست
  • Küfür, içteki kuru kabuktur, imân içteki lezzetli kabuk!
  • کفر و ایمان هر دو خود دربان اوست ** کوست مغز و کفر و دین او را دو پوست
  • Küfür de, imân da... ikisi de onun kapıcısıdır... çünkü o içtir küfürle din, ikisi de kabuktur.
  • کفر قشر خشک رو بر تافته ** باز ایمان قشر لذت یافته
  • Kuru kabukların yeri ateştir... içe yapışık kabuksa hoştur lezzetlidir.
  • قشرهای خشک را جا آتش است ** قشر پیوسته به مغز جان خوش است
  • İçe gelince: Zaten o, hoşluk mertebesinden de yüksektir... lezzetler veren odur.
  • مغز خود از مرتبه‌ی خوش برترست ** برترست از خوش که لذت گسترست
  • Bu sözün sonu yoktur; geri dön de Musa’m denizin dibinde toz koparsın! 3285
  • این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا برآرد موسیم از بحر گرد
  • Bu sözler alelâde halkın aklına göre söylendi... geri kalanı ise gizlenmiştir!
  • درخور عقل عوام این گفته شد ** از سخن باقی آن بنهفته شد
  • A töhmetli kişi, senin akıl altının paramparça... böyle bir altına nasıl mühür ve damga vurayım?
  • زر عقلت ریزه است ای متهم ** بر قراضه مهر سکه چون نهم
  • Aklın yüzlerce mühim işe dağılmış... binlerce isteğe mala mülke bölünmüş!
  • عقل تو قسمت شده بر صد مهم ** بر هزاران آرزو و طم و رم