English    Türkçe    فارسی   

4
3276-3300

  • Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
  • بانگ می‌زد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
  • A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
  • که چه جای مژده است ای خیره‌سر ** که در افتادیم در کان شکر
  • Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
  • وهم را مژده‌ست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
  • Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
  • کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
  • Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da! 3280
  • زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست
  • Küfür, içteki kuru kabuktur, imân içteki lezzetli kabuk!
  • کفر و ایمان هر دو خود دربان اوست ** کوست مغز و کفر و دین او را دو پوست
  • Küfür de, imân da... ikisi de onun kapıcısıdır... çünkü o içtir küfürle din, ikisi de kabuktur.
  • کفر قشر خشک رو بر تافته ** باز ایمان قشر لذت یافته
  • Kuru kabukların yeri ateştir... içe yapışık kabuksa hoştur lezzetlidir.
  • قشرهای خشک را جا آتش است ** قشر پیوسته به مغز جان خوش است
  • İçe gelince: Zaten o, hoşluk mertebesinden de yüksektir... lezzetler veren odur.
  • مغز خود از مرتبه‌ی خوش برترست ** برترست از خوش که لذت گسترست
  • Bu sözün sonu yoktur; geri dön de Musa’m denizin dibinde toz koparsın! 3285
  • این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا برآرد موسیم از بحر گرد
  • Bu sözler alelâde halkın aklına göre söylendi... geri kalanı ise gizlenmiştir!
  • درخور عقل عوام این گفته شد ** از سخن باقی آن بنهفته شد
  • A töhmetli kişi, senin akıl altının paramparça... böyle bir altına nasıl mühür ve damga vurayım?
  • زر عقلت ریزه است ای متهم ** بر قراضه مهر سکه چون نهم
  • Aklın yüzlerce mühim işe dağılmış... binlerce isteğe mala mülke bölünmüş!
  • عقل تو قسمت شده بر صد مهم ** بر هزاران آرزو و طم و رم
  • Bu cüzleri âşkla bir araya toplamak gerek ki Semerkant ve Dımışk gibi hoş bir hale gelsin!
  • جمع باید کرد اجزا را به عشق ** تا شوی خوش چون سمرقند و دمشق
  • Onları en küçük parçasına kadar toplar şüpheden arınırsan sana padişah sikkesi basılabilir. 3290
  • جو جوی چون جمع گردی ز اشتباه ** پس توان زد بر تو سکه‌ی پادشاه
  • A ham kişi, ağırlıkta bir miskalı geçersen padişah senden bir altın kadeh düzer.
  • ور ز مثقالی شوی افزون تو خام ** از تو سازد شه یکی زرینه جام
  • O kadehte padişahın hem adı, hem lâkapları, hem de resmi olur ey vuslat dileyen.
  • پس برو هم نام و هم القاب شاه ** باشد و هم صورتش ای وصل خواه
  • Nihayet sevgilin sana hem ekmek olur, hem su... hem ışık kesilir, hem güzel, hem meze olur, hem şarap!
  • تا که معشوقت بود هم نان هم آب ** هم چراغ و شاهد و نقل شراب
  • Kendini derle topla da ne varsa sana söyleyebileyim.
  • جمع کن خود را جماعت رحمتست ** تا توانم با تو گفتن آنچ هست
  • Çünkü söz söylemek, tasdik edilmek içindir... Tanrıya şirk koşan can, doğruya inanmaz. 3295
  • زانک گفتن از برای باوریست ** جان شرک از باوری حق بریست
  • Feleğin abes şeylerine bölünmüş olan can, altmış sevda ortasında müşterek bir hale gelmiştir.
  • جان قسمت گشته بر حشو فلک ** در میان شصت سودا مشترک
  • Artık, böyle kişiye bir şey söylenemez, ona karşı susmak daha iyidir... çünkü ahmaklara verilecek cevap sükûttur.
  • پس خموشی به دهد او را ثبوت ** پس جواب احمقان آمد سکوت
  • Bunu bilirim ben... bilirim ama ten sarhoşluğu ağzımı, ben istemediğim halde açar.
  • این همی‌دانم ولی مستی تن ** می‌گشاید بی‌مراد من دهن
  • Aksırık ve esnemekle de bu ağzın, istemediğin halde açılır ya, işte öyle!
  • آنچنان که از عطسه و از خامیاز ** این دهان گردد بناخواه تو باز
  • ”Ben her gün Tanrı’ya yetmiş kere istiğfar ederim”hadisinin tefsiri
  • تفسیر این حدیث کی ائنی لاستغفر الله فی کل یوم سبعین مرة
  • Peygamber gibi hani... “Söylemeden hakikatleri saçmadan dolayı her gün yetmiş kere tövbe ederim. 3300
  • هم‌چو پیغامبر ز گفتن وز نثار ** توبه آرم روز من هفتاد بار