English    Türkçe    فارسی   

4
3522-3546

  • Musa'nın eline bir nur, bir parlaklık veririm ki güneşe bile tokat atar!
  • دست موسی را دهم یک نور و تاب ** که طپانچه می‌زند بر آفتاب
  • Sopayı yedi başlı yılan haline getiririm... hem öyle bir yılan ki erkek bir yılanın belinden gelmemiş, dişi bir yılandan doğmamış.
  • چوب را ماری کنم من هفت سر ** که نزاید ماده مار او را ز نر
  • Nil suyuna kan karıştırmam; kudretimle suyunu kan haline getiririm.
  • خون نیامیزم در آب نیل من ** خود کنم خون عین آبش را به فن
  • Nil suyu gibi neşeni gam haline getiririm de bir daha neşeye yol bulamazsın. 3525
  • شادیت را غم کنم چون آب نیل ** که نیابی سوی شادیها سبیل
  • Sonra tekrar imanını yeniledim mi yine Firavundan bezersin.
  • باز چون تجدید ایمان بر تنی ** باز از فرعون بیزاری کنی
  • Görürsün ki rahmet Musa'sı gelmiş... kan gibi görünen Nil, onun yüzünden su olmuş!
  • موسی رحمت ببینی آمده ** نیل خون بینی ازو آبی شده
  • İçten ipin ucunu bırakmazsan zevk Nil'in hiç kan kesilmez.
  • چون سر رشته نگه داری درون ** نیل ذوق تو نگردد هیچ خون
  • Ben, iman edeyim de bu kan tufanından bir su içeyim diyordum.
  • من گمان بردم که ایمان آورم ** تا ازین طوفان خون آبی خورم
  • Ben ne bilirdim ki Allah beni değiştirecek, gönlümü başka bir hale koyacak da beni Nil yapacak! 3530
  • من چه دانستم که تبدیلی کند ** در نهاد من مرا نیلی کند
  • Başkalarının gözünde eskisi gibiyim ama benim gözüme akıp duran bir Nil görünmede!
  • سوی چشم خود یکی نیلم روان ** برقرارم پیش چشم دیگران
  • Nitekim bu âlem de Peygamberin gözüne tespihe gark olmuş görünmede... bize göreyse aptalca durup duruyor.
  • هم‌چنانک این جهان پیش نبی ** غرق تسبیحست و پیش ما غبی
  • Onun gözüne bu âlem aşk ve ihsanla dolmuş görünüyor; başkasının gözüne ise ölü ve cansız.
  • پیش چشمش این جهان پر عشق و داد ** پیش چشم دیگران مرده و جماد
  • Yukarı olsun, aşağı olsun onca her yer, hızlı hızlı yürümede... o, taştan topraktan nükteler duymada!
  • پست و بالا پیش چشمش تیزرو ** از کلوخ و خشت او نکته شنو
  • Halbuki halka bunların hepsi kapalı... her şey ölü görünmede... ben, bundan daha ziyade şaşılacak bir perde görmedim. 3535
  • با عوام این جمله بسته و مرده‌ای ** زین عجب‌تر من ندیدم پرده‌ای
  • Bütün mezarlar bizce bir. Fakat velilerin gözünde kimisi cennet bahçesi, kimisi cehennem çukuru!
  • گورها یکسان به پیش چشم ما ** روضه و حفره به چشم اولیا
  • Halk, Peygamber ekşi suratlı; neden böyle niye zevki yok ki derlerdi.
  • عامه گفتندی که پیغامبر ترش ** از چه گشتست و شدست او ذوق‌کش
  • İleri gelenlerse derlerdi ki: Sizin gözünüze öyle görünüyor o.
  • خاص گفتندی که سوی چشمتان ** می‌نماید او ترش ای امتان
  • Bir zamancağız bizim gözümüzle bakın da "Heletâ" daki gülüşleri görün hele!
  • یک زمان درچشم ما آیید تا ** خنده‌ها بینید اندر هل اتی
  • O ters şey, armut ağacının üstünde öyle görünür... a genç ağaçtan in de bak! 3540
  • از سر امرود بن بنماید آن ** منعکس صورت بزیر آ ای جوان
  • O armut ağacı, varlık ağacıdır... sen orada oldukça sana yeni şey eski görünür.
  • آن درخت هستی است امرودبن ** تا بر آنجایی نماید نو کهن
  • O ağacın üstünde oldukça âlem pis bir dikenlik, kızgın akreplerle, yılanlarla dopdolu bir yer görünür.
  • تا بر آنجایی ببینی خارزار ** پر ز کزدمهای خشم و پر ز مار
  • Fakat ağaçtan inersen derhal âlemi gül yüzlü dilberlerle, dadılarla, tayalarla dolu görürsün!
  • چون فرود آیی ببینی رایگان ** یک جهان پر گل‌رخان و دایگان
  • Kötü karının, kocasına o görünen kötü hayaller, armut ağacının üstünden adamın gözüne öyle görünür.. aşağıya in de hayaller gitsin demesi. Birisi, o adamın gördüğü hayal değildi ki derse şu cevabı veririz: Bu misaldir, mesel değil. Misalin bu kadar oluşu da kâfi. Eğer armut ağacına çıkmasaydı ister hayal olsun, ister hakikat gördüklerini görmeyecekti ya!
  • حکایت آن زن پلیدکار کی شوهر را گفت کی آن خیالات از سر امرودبن می‌نماید ترا کی چنینها نماید چشم آدمی را سر آن امرودبن از سر امرودبن فرود آی تا آن خیالها برود و اگر کسی گوید کی آنچ آن مرد می‌دید خیال نبود و جواب این مثالیست نه مثل در مثال همین قدر بس بود کی اگر بر سر امرودبن نرفتی هرگز آنها ندیدی خواه خیال خواه حقیقت
  • Bir kadın oynaşı ile aptal kocasının gözü önünde sevişip buluşmak istiyordu.
  • آن زنی می‌خواست تا با مول خود ** بر زند در پیش شوی گول خود
  • Kocasına a iyi talihli kişi, ağaca çıkıp meyve toplamak istiyorum dedi. 3545
  • پس به شوهر گفت زن کای نیکبخت ** من برآیم میوه چیدن بر درخت
  • Ağaca çıkınca kocasına baktı ağlamaya başladı.
  • چون برآمد بر درخت آن زن گریست ** چون ز بالا سوی شوهر بنگریست