English    Türkçe    فارسی   

4
364-388

  • “Padişahım, senin hilmin nereye kadardır? Onu görmek istedim” gibi bir söz söyledi mi hiç? Ah, bu mecal kimde var, kimde?
  • تا ببینم غایت حلمت شها ** اه کرا باشد مجال این کرا
  • Senin aklın şaşmış, pek sersemlemişsin... özrün günahından beter! 365
  • عقل تو از بس که آمد خیره‌سر ** هست عذرت از گناه تو بتر
  • Gök kubbeyi yücelteni sınamak ha! Sen, bunu ne bilirsin ki?
  • آنک او افراشت سقف آسمان ** تو چه دانی کردن او را امتحان
  • A hayrı, şerri bilmeyen, sen kendini sına, başkasını değil!
  • ای ندانسته تو شر و خیر را ** امتحان خود را کن آنگه غیر را
  • Kendini sınadın mı başkalarını sınamadanvazgeçersin.
  • امتحان خود چو کردی ای فلان ** فارغ آیی ز امتحان دیگران
  • Şeker parçası olduğunu bildin mi, şeker yapılan ve satılan yere layık olduğunu da bilirsin.
  • چون بدانستی که شکردانه‌ای ** پس بدانی کاهل شکرخانه‌ای
  • Sınamaksızın şunu bil ki Allah, yersiz, zamansız şeker göndermez sana. 370
  • پس بدان بی‌امتحانی که اله ** شکری نفرستدت ناجایگاه
  • Sınamaksızın şunu bil ki eğer başsan Allah, seni ayakkabı konan yere göndermez!
  • این بدان بی‌امتحان از علم شاه ** چون سری نفرستدت در پایگاه
  • Akıllı kişi, hiç değerli bir inciyi abdes hane de sidik gölcüğüne atar mı?
  • هیچ عاقل افکند در ثمین ** در میان مستراحی پر چمین
  • Anlayışlı hâkim bile buğdayı saman ambarına göndermez.
  • زانک گندم را حکیم آگهی ** هیچ نفرستد به انبار کهی
  • Mürit, önden giden, kılavuz olan şeyhi sınamaya kalkışırsa eşektir.
  • شیخ را که پیشوا و رهبرست ** گر مریدی امتحان کرد او خرست
  • Din yolunda onu sınamaya kalkıştın mı a hakikatten haberi olmayan, sen sınanmış olursun... 375
  • امتحانش گر کنی در راه دین ** هم تو گردی ممتحن ای بی‌یقین
  • Senin cüretin, senin bilgisizliğin çırçıplak olur, âleme yayılır... Yoksa o, bu araştırmayla nereden anlaşılır; nasıl meydana çıkar?
  • جرات و جهلت شود عریان و فاش ** او برهنه کی شود زان افتتاش
  • A yiğidim, bir zerre, kalkar da dağı tartmağa girişirse terazisi parçalanır gider!
  • گر بیاید ذره سنجد کوه را ** بر درد زان که ترازوش ای فتی
  • Onlarda kendi akıllarınca bir terazi düzenler de Allah erini o teraziyle tartmağa kalkarlar!
  • کز قیاس خود ترازو می‌تند ** مرد حق را در ترازو می‌کند
  • Hâlbuki o, akıl terazisine bile sığmaz... Akıl terazisini bile kırar, parçalar!
  • چون نگنجد او به میزان خرد ** پس ترازوی خرد را بر درد
  • Onu sınamak, ona emrine göre hükmetmek gibidir... Öyle bir padişaha buyruk buyurtmaya kalkışma sakın! 380
  • امتحان هم‌چون تصرف دان درو ** تو تصرف بر چنان شاهی مجو
  • Hiç ressamlar, öyle bir ressamı sınayabilir, öyle bir ressama hüküm yürütebilir mi?
  • چه تصرف کرد خواهد نقشها ** بر چنان نقاش بهر ابتلا
  • Eğer ressama bir sınama belirdiyse, ressam bir sınama bilgisine sahip olsaydı onu da çizen yine o ressam değil midir?
  • امتحانی گر بدانست و بدید ** نی که هم نقاش آن بر وی کشید
  • Artık o ressamın bilgisindeki suretlere nazaran bu ressamın çizdiği suret nedir ki?
  • چه قدر باشد خود این صورت که بست ** پیش صورتها که در علم ویست
  • Sana bir sınama vesvesesi geldi mi onu kötü talih bil... Gelip çatmış, boynunu vurmuştur!
  • وسوسه‌ی این امتحان چون آمدت ** بخت بد دان کمد و گردن زدت
  • Böyle bir vesveseye uğradın mı çabucacık Allah’a dön secdeye var... 385
  • چون چنین وسواس دیدی زود زود ** با خدا گرد و در آ اندر سجود
  • Secde yerini gözyaşlarınla ısla... Ey Allah, beni bu şüpheden kurtar de!
  • سجده گه را تر کن از اشک روان ** کای خدا تو وا رهانم زین گمان
  • Sınamayı diledin mi işte o zaman din mescidin keçiboynuzuyla dolu demektir!
  • آن زمان کت امتحان مطلوب شد ** مسجد دین تو پر خروب شد
  • Mescid-i Aksa ve keçiboynuzu, Davut aleyhisselâm’ın, Süleyman aleyhisselâm’dan önce o mescidi yapmaya niyetlenmesi
  • قصه‌ی مسجد اقصی و خروب و عزم کردن داود علیه‌السلام پیش از سلیمان علیه‌السلام بر بنای آن مسجد
  • Davut iyiden iyi taşla Mescid-i Aksâ’yı yapmaya niyetlendi, bu niyetle daraldı, bu işe girişmeyi iyice kurdu.
  • چون درآمد عزم داودی به تنگ ** که بسازد مسجد اقصی به سنگ