English    Türkçe    فارسی   

4
3780-3804

  • Fakat padişah hususi meclislere geldi mi orada heybet mi kalır, kısas mı? 3780
  • باز چون آید به سوی بزم خاص ** کی بود آنجا مهابت یا قصاص
  • Padişah orada pek halimdir; merhametleri coşar... âlemde ancak çenkle neyin coşkunluğunu işitirsin.
  • حلم در حلمست و رحمتها به جوش ** نشنوی از غیر چنگ و ناخروش
  • Savaş zamanında heybetli davullar, kösler çalınır... işret zamanında da ileri gelenlerle konuşulur, çenk sesi duyulur.
  • طبل و کوس هول باشد وقت جنگ ** وقت عشرت با خواص آواز چنگ
  • Halka soru, hesap divanı... peri yüzlü güzellere de şarap kadehi!
  • هست دیوان محاسب عام را ** وان پری رویان حریف جام را
  • O zırh, o tulga savaşta giyilir... bu ipekli kumaşlarla çalgı padişahın sayvanında giyilip çalınır.
  • آن زره وآن خود مر چالیش‌راست ** وین حریر و رود مر تعریش‌راست
  • Ey cömert er, bu sözün sonu yoktur... Allah, doğruyu daha iyi bilir ya, bitir artık bu sözü! 3785
  • این سخن پایان ندارد ای جواد ** ختم کن والله اعلم بالرشاد
  • Hazreti Ahmet'teki o batmış olan duygu, şimdi Medine topraklarında uyumakta...
  • اندر احمد آن حسی کو غاربست ** خفته این دم زیر خاک یثربست
  • Saflar yaran o ulu huysa hiç değişmemiş... doğruluk makamında!
  • وآن عظیم الخلق او کان صفدرست ** بی‌تغیر مقعد صدق اندرست
  • Değişenler bedene ait sıfatlar... baki olan ruhsa apaydın bir güneş.
  • جای تغییرات اوصاف تنست ** روح باقی آفتابی روشنست
  • O hiç değişmez, hiç başka bir hale gelmez... çünkü ne doğudandır ne batıdan!
  • بی ز تغییری که لا شرقیة ** بی ز تبدیلی که لا غربیة
  • Hiç güneş zerreden kendini kaybeder mi? Hiç ışık pervaneye bakıp da kendinden geçer mi? 3790
  • آفتاب از ذره کی مدهوش شد ** شمع از پروانه کی بیهوش شد
  • Hazreti Ahmet'in bedeninin o yüce ruhla alâkası vardı... bu değişme, bil ki bedene ait bir haldir.
  • جسم احمد را تعلق بد بدآن ** این تغیر آن تن باشد بدان
  • Hastalık gibi, uyku ve ağrı gibi... can bu sıfatlardan arıdır.
  • هم‌چو رنجوری و هم‌چون خواب و درد ** جان ازین اوصاف باشد پاک و فرد
  • Anlatamam... yoksa canın vasfına bir girişsem bu dünyaya da deprenti düşer, oluş âlemine de!
  • خود نتانم ور بگويم وصف جان ** زلزله افتد در اين كون و مكان
  • Onun tilkisi bir an perişan olduysa can aslanı o anda uykuda olmalı herhalde.
  • روبهش گر یک دمی آشفته بود ** شیر جان مانا که آن دم خفته بود
  • Uykudan münezzeh olan o aslan uykudaydı. İşte sana hem yumuşak ve hilm, hem de korkunç ve heybetli bir aslan! 3795
  • خفته بود آن شیر کز خوابست پاک ** اینت شیر نرمسار سهمناک
  • Aslan kendini öylece uyur gösterir... bütün bu köpekler de sahiden uyuyor, hatta ölmüş sanırlar!
  • خفته سازد شیر خود را آنچنان ** که تمامش مرده دانند این سگان
  • Yoksa âlemde kimin ne kudreti olurdu ki bir zayıftan en ehemmiyetsiz şeyi bile çalıp çırpsın!
  • ورنه در عالم کرا زهره بدی ** که ربودی از ضعیفی تربدی
  • Cebrail'e baktı da Hazreti Ahmet'in ancak köpüğü yaralandı... denizi köpük sevgisiyle coştu, köpürdü.
  • کف احمد زان نظر مخدوش گشت ** بحر او از مهر کف پرجوش گشت
  • Ay, baştan başa eldir, avuçtur, vericidir, nurlar saçar. Ayın eli, avucu yoksa ne zararı var ki? Varsın olmasın!
  • مه همه کفست معطی نورپاش ** ماه را گر کف نباشد گو مباش
  • Hazreti Ahmet eğer o ulu ve yüce kanadını açarsa Cebrail, ebedi olarak kendisinden geçip gider. 3800
  • احمد ار بگشاید آن پر جلیل ** تا ابد بیهوش ماند جبرئیل
  • Ahmet, sidreden ve Cebrail'in gözetme yerinden, makamından sınırından geçince,
  • چون گذشت احمد ز سدره و مرصدش ** وز مقام جبرئیل و از حدش
  • Cebrail'e "Hadi ardımca uç" dedi. Cebrail dedi ki: "Yürü, yürü ben senin eşin, eşitin değilim!"
  • گفت او را هین بپر اندر پیم ** گفت رو رو من حریف تو نیم
  • Hazreti Ahmet tekrar "Ey perdeleri yakan, gel... ben daha kendi yüce makamıma gitmedim ki" dedi.
  • باز گفت او را بیا ای پرده‌سوز ** من باوج خود نرفتستم هنوز
  • Cebrail dedi ki: "A benim güzel nurlu arkadaşım, bir kanat çırpıp buradan ileriye geçsem kolum kanadım yanar!"
  • گفت بیرون زین حد ای خوش‌فر من ** گر زنم پری بسوزد پر من