English    Türkçe    فارسی   

4
704-728

  • Bunu der demez bir de gördüm ki odunlar altın olmuş, yeryüzünde ateş gibi parlayıp duruyorlar!
  • در زمان دیدم که زر شد هیزمش ** هم‌چو آتش بر زمین می‌تافت خوش
  • Ben bunu görünce kendimden geçtim... bir hayli zaman baygın kaldım. O şaşkınlığım geçip kendime gelince, 705
  • من در آن بی‌خود شدم تا دیرگه ** چونک با خویش آمدم من از وله
  • Dedi ki: Allah’ın o ulular, gayret sahibi ve şöhretten kaçar kişilerse,
  • بعد از آن گفت ای خداگر آن کبار ** بس غیورند و گریزان ز اشتهار
  • Onların hürmetine yine bu altını hemen odun yap, eski haline getiriver!
  • باز این را بند هیزم ساز زود ** بی‌توقف هم بر آن حالی که بود
  • Bu söz üzerine derhal o altın dallar, yine odun oldu... o erin işini görünce akıl da sarhoş oldu, kendisinden geçti. Bakış da!
  • در زمان هیزم شد آن اغصان زر ** مست شد در کار او عقل و نظر
  • Ondan sonra odunlarını yükleyip yürüdü... Hızlı hızlı önümden şehre gitti!
  • بعد از آن برداشت هیزم را و رفت ** سوی شهر از پیش من او تیز و تفت
  • O padişahtan, ardından gidip müşküllerini sormak, sözünü duymak istedim ama, 710
  • خواستم تا در پی آن شه روم ** پرسم از وی مشکلات و بشنوم
  • Heybeti mâni oldu gidemedim... Bayağı kişilerin has erlere varmasına yol yok!
  • بسته کرد آن هیبت او مر مرا ** پیش خاصان ره نباشد عامه را
  • Eğer biri can- beş vererek yol bulursa bu da onların rahmeti ve cezbesiyle olur.
  • ور کسی را ره شود گو سر فشان ** کان بود از رحمت و از جذبشان
  • Şu halde o tevfike erişmeyi ganimet bil... Eğer bir doğru erin sohbetini bulduysan bunu fırsat say!
  • پس غنیمت دار آن توفیق را ** چون بیابی صحبت صدیق را
  • Padişaha yakın olduğu, padişahın yakınlığına erdiği halde bu kutluluğu değersiz görüp yolundan olan ahmağa benzeme!
  • نه چو آن ابله که یابد قرب شاه ** سهل و آسان در فتد آن دم ز راه
  • Ahmak kurbanlık koyundan bol ve iyi bir parça verdiler mi “Bu, galiba öküz budu” der. 715
  • چون ز قربانی دهندش بیشتر ** پس بگوید ران گاوست این مگر
  • A iftiracı, bu öküz budu değil... Fakat eşekliğinden sana öküz budu görünmede.
  • نیست این از ران گاو ای مفتری ** ران گاوت می‌نماید از خری
  • Bu rüşvetsiz verilen padişah ihsanı... Bu rahmet yüzünden verilen hususi bir ihsan!
  • بذل شاهانه‌ست این بی رشوتی ** بخشش محضست این از رحمتی
  • Süleyman aleyhisselâm’ın Belkis’in imana gelmesi için elçilerin tez gitmesini emretmesi ve onları teşviki
  • تحریض سلیمان علیه‌السلام مر رسولان را بر تعجیل به هجرت بلقیس بهر ایمان
  • Süleyman Peygamber de savaşacağı yerde Belkıs’ın adamlarını ve askerini kendisine çekti.
  • هم‌چنان که شه سلیمان در نبرد ** جذب خیل و لشکر بلقیس کرد
  • Ey azizler dedi, çabucak gelin... Çünkü cömertlik denizi dalgalanmaya başladı.
  • که بیایید ای عزیزان زود زود ** که برآمد موجها از بحر جود
  • 720.Köpüren dalgaları, her an kıyıya zararsız, ziyansız, yüzlerce inci atar! 720
  • سوی ساحل می‌فشاند بی‌خطر ** جوش موجش هر زمانی صد گهر
  • Ey doğru yolu bulanlar, salâ dedim size... Rıdvan, şimdicek cennet kapısını açtı.
  • الصلا گفتیم ای اهل رشاد ** کین زمان رضوان در جنت گشاد
  • Süleyman dedi ki: “Ey elçiler, gidin, Belkıs’a varın, onu bu dine inandırın!
  • پس سلیمان گفت ای پیکان روید ** سوی بلقیس و بدین دین بگروید
  • Deyin ki: Hep buraya gelin... Çabuk şüphe yok ki Allah, sizi esenlik yurduna çağırtmada!
  • پس بگوییدش بیا اینجا تمام ** زود که ان الله یدعوا بالسلام
  • Ey devlet isteyen, tez buraya gel... Bu zaman, feyiz zamanı, kapıların açıldığı çağ!
  • هین بیا ای طالب دولت شتاب ** که فتوحست این زمان و فتح باب
  • Ey dilemeyen sen de gel... Sen de gel de bu vefalı sevgiliden dilek sahibi olasın! 725
  • ای که تو طالب نه‌ای تو هم بیا ** تا طلب یابی ازین یار وفا
  • Allah sırrını kutlasın, İbrahim Edhemin ülkesinden göçmesindeki sebep ve Horasan saltanatını terk etmesi
  • سبب هجرت ابراهیم ادهم قدس الله سره و ترک ملک خراسان
  • Sen de Edhem gibi devlet ve saltanatı hemencecik terk et de ebedi bir saltanata eriş!
  • ملک برهم زن تو ادهم‌وار زود ** تا بیابی هم‌چو او ملک خلود
  • İbrahim Edhem, geceleyin tahtında uyumaktaydı. Gözcüler, bekçiler de damda gürültü edip duruyorlardı.
  • خفته بود آن شه شبانه بر سریر ** حارسان بر بام اندر دار و گیر
  • Padişah, bekçilerin hırsızları ve kötü kişileri defetmelerini istemiyordu.
  • قصد شه از حارسان آن هم نبود ** که کند زان دفع دزدان و رنود