English    Türkçe    فارسی   

5
1401-1425

  • Kendine gel de hırsından teraziyi bırakma. Hırs ve tamah seni azdıran bir düşmandır.
  • هین ز حرص خویش میزان را مهل  ** آز و حرص آمد ترا خصم مضل 
  • Hırs, hepsini ister fakat bütün lezzetlerden mahrum olur. A turp oğlu turp hırsa tapma.
  • حرص جوید کل بر آید او ز کل  ** حرص مپرست ای فجل ابن الفجل 
  • O halayıkcağız hem gidiyor, hem de ah diyordu; a kadın sen ustayı yola saldın.
  • آن کنیزک می‌شد و می‌گفت آه  ** کردی ای خاتون تو استا را به راه 
  • Ustasız is yapmak istedin. Bilgisizlikle canınla oynamaya kalkıştın.
  • کار بی‌استاد خواهی ساختن  ** جاهلانه جان بخواهی باختن 
  • Benden bir bilgidir çaldın, çaldın ama tuzağın ahvalini sormaya arlandın. 1405
  • ای ز من دزدیده علمی ناتمام  ** ننگ آمد که بپرسی حال دام 
  • Kuş, hem harmanından tane toplamalıydı, hem de boynuna ip dolaşmamalıydı.
  • هم بچیدی دانه مرغ از خرمنش  ** هم نیفتادی رسن در گردنش 
  • Taneyi az ye bu kadar pis boğaz olma. “Yiyin” emrini okudunsa “İsraf etmeyin” emrini de oku.
  • دانه کمتر خور مکن چندین رفو  ** چون کلوا خواندی بخوان لا تسرفوا 
  • Bu suretle tane yemekle beraber tuzağa da düşme. Bilgi ve kanaat ancak bunu icap ettirir.
  • تا خوری دانه نیفتی تو به دام  ** این کند علم و قناعت والسلام 
  • Akıllı kişi dünyanın gamını yemez, nimetini yer. Bilgisizlerse nedamet içinde mahrum kalırlar.
  • نعمت از دنیا خورد عاقل نه غم  ** جاهلان محروم مانده در ندم 
  • Boğazlarına tuzağın ipi dolaştı mi tane yemek, hepsine haram olur. 1410
  • چون در افتد در گلوشان حبل دام  ** دانه خوردن گشت بر جمله حرام 
  • Kuş, tuzaktaki taneyi nasıl yer? Yemeye kalkışırsa tuzaktaki tane zehre döner.
  • مرغ اندر دام دانه کی خورد  ** دانه چون زهرست در دام ار چرد 
  • Tuzaktaki taneyi gafil kuş yer, halkın bu dünya tuzağındaki nimetleri yemesi gibi.
  • مرغ غافل می‌خورد دانه ز دام  ** هم‌چو اندر دام دنیا این عوام 
  • Akıllı ve işten haberi olan kuşlar, kendilerini taneden adamakıllı çekerler.
  • باز مرغان خبیر هوشمند  ** کرده‌اند از دانه خود را خشک‌بند 
  • Çünkü, tuzağın içindeki taneler zehirlidir. Kördür o kuş ki tuzaktan tane diler.
  • که اندرون دام دانه زهرباست  ** کور آن مرغی که در فخ دانه خواست 
  • Tuzak sahibi, aptalların başını keser. Güzel ve narin olanlarıysa meclislere çeker götürür. 1415
  • صاحب دام ابلهان را سر برید  ** وآن ظریفان را به مجلسها کشید 
  • Çünkü aptalların ancak etleri işe yarar. Güzel ve zariflerinse güzel sesleri işe yarar.
  • که از آنها گوشت می‌آید به کار  ** وز ظریفان بانگ و ناله‌ی زیر و زار 
  • Hasılı halayıkcağız kapının yarığından, hanımının eşeğin altında can verdiğini görünce,
  • پس کنیزک آمد از اشکاف در  ** دید خاتون را به مرده زیر خر 
  • Dedi ki: A ahmak kadın, bu iş nedir? Sana ustan bir şey gösterdiyse,
  • گفت ای خاتون احمق این چه بود  ** گر ترا استاد خود نقشی نمود 
  • Yalnız görünüşe kapıldın. Halbuki iç yüzü senden gizliydi. Usta olmadan dükkan açtın.
  • ظاهرش دیدی سرش از تو نهان  ** اوستا ناگشته بگشادی دکان 
  • Bal gibi, paluze gibi olan o aleti gördün,âlâ. Fakat a haris neden kabağı görmedin? 1420
  • کیر دیدی هم‌چو شهد و چون خبیص  ** آن کدو را چون ندیدی ای حریص 
  • Yoksa eşeğin askına o kadar mi dalmıştın ki gözüne kabak görünmedi?
  • یا چون مستغرق شدی در عشق خر  ** آن کدو پنهان بماندت از نظر 
  • Ustadan sanatın dış yüzünü gördün sevine, sevine ustalığa kalkıştın.
  • ظاهر صنعت بدیدی زوستاد  ** اوستادی برگرفتی شاد شاد 
  • Nice riyacı ve işten haberi olmayan ahmak kişiler vardır ki erlerin yolundan göre, göre ancak sof kumaş görmüştür.
  • ای بسا زراق گول بی‌وقوف  ** از ره مردان ندیده غیر صوف 
  • Nice boş boğazlar vardır ki azıcık bir hüner elde etmişler, padişahlardan laftan başka bir şey öğrenmemişlerdir.
  • ای بسا شوخان ز اندک احتراف  ** از شهان ناموخته جز گفت و لاف 
  • Her biri Musa’yım diye eline bir sopa almış, her biri, İsa’yım diye ahmaklara üfürmeye kalkışmıştır. 1425
  • هر یکی در کف عصا که موسی‌ام  ** می‌دمد بر ابلهان که عیسی‌ام