English    Türkçe    فارسی   

5
1439-1463

  • O sanır ki insan söylüyor. Halbuki bu, başka bir sırdır, onun bundan haberi bile yoktur.
  • او گمان دارد که می‌گوید بشر  ** وان گر سرست و او زان بی‌خبر 
  • Söz söylemeyi belletir, belletir ama önü sonu olmayan sır belletir. Halbuki o, bu sırra eş değildir, bir dududur, bunu bilemez. 1440
  • حرف آموزد ولی سر قدیم  ** او نداند طوطی است او نی ندیم 
  • Halkta kuşların ötüşünü taklit ederler. Bu, ağzın ve boğazın yapabileceği bir şeydir.
  • هم صفیر مرغ آموزند خلق  ** کین سخن کار دهان افتاد و حلق 
  • Fakat kuşların seslerini taklit edenin o seslerdeki manadan haberi bile yoktur. Kuş dilini ancak bakışı hoş Süleyman bilir.
  • لیک از معنی مرغان بی‌خبر  ** جز سلیمان قرانی خوش‌نظر 
  • Nice kişiler de dervişlerin sözlerini öğrenir, mimber ve meclisleri o sözlerle parlatır.
  • حرف درویشان بسی آموختند  ** منبر و محفل بدان افروختند 
  • Fakat onların ya bu sözlerden başka bir kısmetleri yoktur, yahut da sonunda Tanrı rahmeti onlara yol gösterir.
  • یا به جز آن حرفشان روزی نبود  ** یا در آخر رحمت آمد ره نمود 
  • Gönül sahibinin biri, gebe bir köpek gördü. Yavruları karnında havlamaktaydı. Köpeğin havlaması bekçilik etmek içindir dedi, halbuki ana karnında bekçilik olmaz. Sonra köpek havlaması, imdat istemeye, süt istemeye ve saireyse delalet eder. Ana karnındaysa bunların hiçbir faydası yoktur. Bu ne iş? Şaşırmış bir haldeyken kendisine gelince Tanrıya münacatta bulundu, "Bunu,Tanrımdan başka kimse bilmez"dedi. Tanrıdan şu cevap geldi: Bu, hicaptan çıkamamış, can gözleri açılmamış olduğu halde görgü sahibi olduklarını davaya kalkışanların, bu hususta söz söyleyenlerin halidir. Bu davadan ve bu sözlerden ne bir kuvvete sahip olurlar, ne bir yardıma, ne de dinleyenleri doğru yola götürebilirler.
  • صاحب‌دلی دید سگ حامله در شکم آن سگ‌بچگان بانگ می‌کردند در تعجب ماند کی حکمت بانگ سگ پاسبانیست بانگ در اندرون شکم مادر پاسبانی نیست و نیز بانگ جهت یاری خواستن و شیر خواستن باشد و غیره و آنجا هیچ این فایده‌ها نیست چون به خویش آمد با حضرت مناجات کرد و ما یعلم تاویله الا الله جواب آمد کی آن صورت حال قومیست از حجاب بیرون نیامده و چشم دل باز ناشده دعوی بصیرت کنند و مقالات گویند از آن نی ایشان را قوتی و یاریی رسد و نه مستمعان را هدایتی و رشدی 
  • Birisi çiledeyken rüyasında, bir yolda gebe bir köpek gördü. 1445
  • آن یکی می‌دید خواب اندر چله  ** در رهی ماده سگی بد حامله 
  • Ansızın Köpeğin karnındaki enciklerin havladığını duydu. Encikler ortada yoktu.
  • ناگهان آواز سگ‌بچگان شنید  ** سگ‌بچه اندر شکم بد ناپدید 
  • Köpek Yavruları ana karnında nasıl havlar diye bir hayli şaştı.
  • بس عجب آمد ورا آن بانگها  ** سگ‌بچه اندر شکم چون زد ندا 
  • Hiç köpek enciği anasının karnında nasıl havlar? Alemde bunu kim görmüştür?
  • سگ‌بچه اندر شکم ناله کنان  ** هیچ‌کس دیدست این اندر جهان 
  • Uykudan uyanıp kendine gelince şaşkınlığı an be an artıyordu.
  • چون بجست از واقعه آمد به خویش  ** حیرت او دم به دم می‌گشت بیش 
  • Çilede kimse yoktu ki düğümü çözsün? Bu işi ancak yüce ve ulu Tanrı tapısından halledebilirdi. 1450
  • در چله کس نی که گردد عقده حل  ** جز که درگاه خدا عز و جل 
  • Dedi ki: Yarabbi, bu müşkül is, bu dedikodu nedir? Çilemde şaşırdım seni zikretmeden kaldım.
  • گفت یا رب زین شکال و گفت و گو  ** در چله وا مانده‌ام از ذکر تو 
  • Kanadımı aç da uçayım, zikir bahçesine ve elmalıklarına gideyim.
  • پر من بگشای تا پران شوم  ** در حدیقه‌ی ذکر و سیبستان شوم 
  • Hatiften derhal ses geldi: Bu, bil ki bilgisizlerin lafına benzer.
  • آمدش آواز هاتف در زمان  ** که آن مثالی دان ز لاف جاهلان 
  • Örtüden, perdeden dışarı çıkmamış, gözü bağlı. Fakat yine de beyhude yere söylenip durur.
  • کز حجاب و پرده بیرون نامده  ** چشم بسته بیهده گویان شده 
  • Ana karnında köpek enciğinin havlaması beyhudedir. Ne ava yarar, ne gece bekçiliğine. 1455
  • بانگ سگ اندر شکم باشد زیان  ** نه شکارانگیز و نه شب پاسبان 
  • Kurt görmemiş ki onu kovsun. Hırsız gelmemiş ki onu kovalasın.
  • گرگ نادیده که منع او بود  ** دزد نادیده که دفع او شود 
  • Harislikten ve baş olma sevdasından bakışı görgüsüzdü, fakat laf söylemede atılgan.
  • از حریصی وز هوای سروری  ** در نظر کند و بلافیدن جری 
  • Müşteri bulma havasına kapılmış, hararetli bir halde, fakat gözü kapalı olarak işe girişmiş.
  • از هوای مشتری و گرم‌دار  ** بی بصیرت پا نهاده در فشار 
  • Ayı görmeden nişaneleri söylemede, köylüyü bu suretle aykırı bir anlayışa sürmede.
  • ماه نادیده نشانها می‌دهد  ** روستایی را بدان کژ می‌نهد 
  • Müşteri bulmak için, mevki kazanmak için ayı görmediği halde ondan yüzlerce nişane vermede. 1460
  • از برای مشتری در وصف ماه  ** صد نشان نادیده گوید بهر جاه 
  • Kâr veren müşteri, tektir. Fakat onlar, bu müşteri hakkında şüphe ve zan içindedirler.
  • مشتری کو سود دارد خود یکیست  ** لیک ایشان را درو ریب و شکیست 
  • Hiçbir ululuğu, hiçbir değeri olmayan müşteriye hava satar bu adamlar.
  • از هوای مشتری بی‌شکوه  ** مشتری را باد دادند این گروه 
  • Bizim müşterimiz Tanrıdır, “Allah satın alır.” Artık sende her müşterinin derdine düşme, kurtul bu işten.
  • مشتری ماست الله اشتری  ** از غم هر مشتری هین برتر آ