English    Türkçe    فارسی   

5
1729-1753

  • Başı kesilmiş mum gibi bütün gece arayıp isteme yüzünden ağla, gözyaşları dök, yan dur.
  • اشک می‌بار و همی‌سوز از طلب  ** هم‌چو شمع سر بریده جمله شب 
  • Yemekten, içmekten ağzını yum, gök sofrasına koş. 1730
  • لب فرو بند از طعام و از شراب  ** سوی خوان آسمانی کن شتاب 
  • Her an ümidini gökyüzüne bağla. Gökyüzü havası ile söğüt gibi titre.
  • دم به دم بر آسمان می‌دار امید  ** در هوای آسمان رقصان چو بید 
  • Sana anbean gökten su ve ateş gelip durmada. Rızkını arttırmadadır.
  • دم به دم از آسمان می‌آیدت  ** آب و آتش رزق می‌افزایدت 
  • Seni de oraya götürürse şaşma. Aczine bakma isteğine bak.
  • گر ترا آنجا برد نبود عجب  ** منگر اندر عجز و بنگر در طلب 
  • Çünkü bu istek, sende Tanrının bir emanetidir. Her isteyen kişinin istenmesi yerindedir.
  • کین طلب در تو گروگان خداست  ** زانک هر طالب به مطلوبی سزاست 
  • Çalış da bu istek artsın. Bu suretle de gönlün şu ten kuyusundan çıksın. 1735
  • جهد کن تا این طلب افزون شود  ** تا دلت زین چاه تن بیرون شود 
  • Halk, filan yoksul öldü desinler, sen de a gafiller diriyim ben.
  • خلق گوید مرد مسکین آن فلان  ** تو بگویی زنده‌ام ای غافلان 
  • Bedenim yapayalnız yatmış, uyumuş ama sekiz cennet de gönlümde açılmış de.
  • گر تن من هم‌چو تن‌ها خفته است  ** هشت جنت در دلم بشکفته است 
  • Can, gül ve nesrin içinde uyuduktan sonra beden, su pislikte kalmış? Ne gam!
  • جان چو خفته در گل و نسرین بود  ** چه غمست ار تن در آن سرگین بود 
  • Uyumuş canın bedenden ne haberi var? O, ister gül bahçesinde uyusun, ister külhanda.
  • جان خفته چه خبر دارد ز تن  ** کو به گلشن خفت یا در گولخن 
  • Can, şu su rengindeki alemde “Keşke kavmim, Rabbim beni ne yüzden yarlığadı, bilseydi” diye nara atmada. 1740
  • می‌زند جان در جهان آبگون  ** نعره یا لیت قومی یعلمون 
  • Can, şu bedensiz yaşamayı istemezse peki, gökyüzü kimin sayvanı olacak?
  • گر نخواهد زیست جان بی این بدن  ** پس فلک ایوان کی خواهد بدن 
  • Canın, bedensiz yaşamayı dilemezse “Rızkınız gökyüzündedir” nimeti, kimin kısmeti olacak?
  • گر نخواهد بی بدن جان تو زیست  ** فی السماء رزقکم روزی کیست 
  • Dünyanın yağlı, ballı nimetlerini yemek tehlikelidir. Tanrı yemeğine mani olur. Nitekim Peygamber, "Açlık,Tanrı yemeğidir. Onunla,yani açlıkla sözü doğruların bedenlerini diriltir" demiştir. Yine "Ben rabbime misafir olurum, o beni doyurur, suvarır" buyurmuştur. Tanrı da "Ferahlanarak rızıklanırlar" demiştir.
  • در بیان وخامت چرب و شیرین دنیا و مانع شدن او از طعام الله چنانک فرمود الجوع طعام الله یحیی به ابدان الصدیقین ای فی الجوع طعام الله و قوله ابیت عند ربی یطعمنی و یسقینی و قوله یرزقون فرحین 
  • Bu kaba Rızk kırıntılarından kurtulursan yüce ve latif rızklara nail olursun.
  • وا رهی زین روزی ریزه‌ی کثیف  ** در فتی در لوت و در قوت شریف 
  • O manevi rızktan binlerce okka yemek yesen yine pak ve tüy gibi hafif olarak gidersin.
  • گر هزاران رطل لوتش می‌خوری  ** می‌روی پاک و سبک هم‌چون پری 
  • O yemek, sen de ne yel yapar, ne kulunç, ne de mide ağrısı verir. 1745
  • که نه حبس باد و قولنجت کند  ** چارمیخ معده آهنجت کند 
  • Az yersen karga gibi aç kalırsın, çok yersen geğirmeye başlar, imtila olursun.
  • گر خوری کم گرسنه مانی چو زاغ  ** ور خوری پر گیرد آروغت دماغ 
  • Az yersen huyun kötüleşir, kabalaşır, nobranlaşırsın. Çok yersen bedenin imtilaya müstahak olur.
  • کم خوری خوی بد و خشکی و دق  ** پر خوری شد تخمه را تن مستحق 
  • Fakat Tanrı taamından, o lezzetli rızktan denizler kadar ye, yine de gemi gibi yürü yüz.
  • از طعام الله و قوت خوش‌گوار  ** بر چنان دریا چو کشتی شو سوار 
  • Oruca sarıl, sabret, orucu terk etme, her an Tanrı Rızkını bekle.
  • باش در روزه شکیبا و مصر  ** دم به دم قوت خدا را منتظر 
  • Çünkü o işi gücü güzel Tanrı, bekleyenlere hediyeler verir. 1750
  • که آن خدای خوب‌کار بردبار  ** هدیه‌ها را می‌دهد در انتظار 
  • Tok adam ekmek beklemez. Ekmeği yiyeceği ister er gelsin ister geç.
  • انتظار نان ندارد مرد سیر  ** که سبک آید وظیفه یا که دیر 
  • Aç adam daima nerede der durur. Açlıkla bekler, araştırır.
  • بی‌نوا هر دم همی گوید که کو  ** در مجاعت منتظر در جست و جو 
  • Beklemezsen o yetmiş kat devlet ve ikbal nevalesi sana gelmez.
  • چون نباشی منتظر ناید به تو  ** آن نواله‌ی دولت هفتاد تو