English    Türkçe    فارسی   

5
1788-1812

  • Küçük haşir büyük hasrı gösterir; küçük ölüm, büyük ölümü aydınlatır.
  • حشر اصغر حشر اکبر را نمود  ** مرگ اصغر مرگ اکبر را زدود 
  • Fakat bu defter, hayalidir, gizlidir. Büyük haşirde o defter meydana çıkar.
  • لیک این نامه خیالست و نهان  ** وآن شود در حشر اکبر بس عیان 
  • Bu hayal, burada gizlidir, eseri görünür. Fakat bu hayal, orada suretlere bürünür. 1790
  • این خیال اینجا نهان پیدا اثر  ** زین خیال آنجا برویاند صور 
  • Mühendise bak yere tohum eker gibi gönlüne bir ev yapma hayali kor.
  • در مهندس بین خیال خانه‌ای  ** در دلش چون در زمینی دانه‌ای 
  • O hayal, dışarıda zahir olur, adeta yerden tohum biter gibi.
  • آن خیال از اندرون آید برون  ** چون زمین که زاید از تخم درون 
  • Gönülde yurt tutan her hayal, mahşer gününde bir surete bürünecektir.
  • هر خیالی کو کند در دل وطن  ** روز محشر صورتی خواهد شدن 
  • Mühendisin gönlünde kurduğu hayali, tohum bitirme kabiliyetindeki bir yere ekilmiş, orada bitmiş mahsul tut.
  • چون خیال آن مهندس در ضمیر  ** چون نبات اندر زمین دانه‌گیر 
  • Bu iki mahşeri hulâsa etmeden maksadım bir kısastır, inananların bundan hisse almasıdır. 1795
  • مخلصم زین هر دو محشر قصه‌ایست  ** مومنان را در بیانش حصه‌ایست
  • Kıyamet gününün güneşi doğdu mu çirkin, güzel herkes yerden derhal kalkar.
  • چون بر آید آفتاب رستخیز  ** بر جهند از خاک زشت و خوب تیز 
  • Herkes kaza ve kader divanına koşar, geçer para da potaya girer, kalp para da.
  • سوی دیوان قضا پویان شوند  ** نقد نیک و بد به کوره می‌روند 
  • Geçer para neşelenerek, nazlana,nazlana kalp para, yanıp eriyerek.
  • نقد نیکو شادمان و ناز ناز  ** نقد قلب اندر زحیر و در گداز 
  • Anbean sınamalar gelmede, bedende gönül sırları görünmede.
  • لحظه لحظه امتحانها می‌رسد  ** سر دلها می‌نماید در جسد 
  • Kandil nasıl suyla yağla görünür, aydınlanıp meydana çıkarsa, yahut toprak, nasıl mahsul verir, sırlarını meydana korsa öyle. 1800
  • چون ز قندیل آب و روغن گشته فاش  ** یا چو خاکی که بروید سرهاش 
  • Baharın eli, soğanı, safranı, haşhaşı çıkarır, kışın sırrını nasıl meydana korsa öyle.
  • از پیاز و گندنا و کوکنار  ** سر دی پیدا کند دست بهار 
  • Biri “Biz Tanrıdan çekinenleriz” diye yemyeşil, öbürü menekşe gibi başı aşağıda. Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • آن یکی سرسبز نحن المتقون  ** وآن دگر هم‌چون بنفشه سرنگون 
  • Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • چشمها بیرون جهید از خطر  ** گشته ده چشمه ز بیم مستقر 
  • Gözler, defterler sol yandan gelmesin diye açılmış, bekleyip durmada.
  • باز مانده دیده‌ها در انتظار  ** تا که نامه ناید از سوی یسار 
  • Amel defterinin sağdan verilmesi kolay iş değil. Bunun için gözler sağı solu gözlemede. 1805
  • چشم گردان سوی راست و سوی چپ  ** زانک نبود بخت نامه‌ی راست زپ 
  • Derken bir kulun eline kapkara, suçlarla kötülüklerle dolu bir defter verilir.
  • نامه‌ای آید به دست بنده‌ای  ** سر سیه از جرم و فسق آگنده‌ای 
  • İçinde ne bir hayır var, ne bir iyi işte bulunma. Ancak doğru özlülerin gönlünü incitme var.
  • اندرو یک خیر و یک توفیق نه  ** جز که آزار دل صدیق نه 
  • Baştan ayağa kadar kötülükle, suçla, yol ehline çaldığı ıslıklarla, onlarla ettiği alaylarla dopdolu.
  • پر ز سر تا پای زشتی و گناه  ** تسخر و خنبک زدن بر اهل راه 
  • Hileleri, hırsızlıkları, Firavunlar gibi ben, biz demeleri, defteri kaplamış.
  • آن دغل‌کاری و دزدیهای او  ** و آن چو فرعونان انا و انای او 
  • O kötü amelli kul, defterini okudu mu analar ki zindandan başka göçecek yer yok. 1810
  • چون بخواند نامه‌ی خود آن ثقیل  ** داند او که سوی زندان شد رحیل 
  • Suç meydanda özür yolu bağlı. Artık hırsızlar gibi darağacına yürümeye baslar.
  • پس روان گردد چو دزدان سوی دار  ** جرم پیدا بسته راه اعتذار 
  • O binlerce delili, o binlerce kötü sözü, pis bir çivi gibi ağzını kapatmış.
  • آن هزاران حجت و گفتار بد  ** بر دهانش گشته چون مسمار بد