English    Türkçe    فارسی   

5
1938-1962

  • Halbuki sen deri üstüne deriye bürünüyor, derilere bürünmüş bir kurda dönüyorsun.
  • پوستها بر پوست می‌افزوده‌ای  ** لاجرم چون پوست اندر دوده‌ای 
  • Ateşin yiyeceği ancak deridir. Tanrı kahrı kibrin derisini yırtar, yüzer.
  • زانک آتش را علف جز پوست نیست  ** قهر حق آن کبر را پوستین کنیست 
  • Bu kibirlenme, derinin bir neticesidir. Kibrin mevkii, malı, o sevgiliden, deriden meydana gelir. 1940
  • این تکبر از نتیجه‌ی پوستست  ** جاه و مال آن کبر را زان دوستست 
  • Bu kibirlenme nedir? İçten haberdar olmamak. Donan suyun güneşten gafil olusu gibi.
  • این تکبر چیست غفلت از لباب  ** منجمد چون غفلت یخ ز آفتاب 
  • Fakat su güneşten haberdar oldu mu buzu kalmaz, yumuşar, ısınır akıverir.
  • چون خبر شد ز آفتابش یخ نماند  ** نرم گشت و گرم گشت و تیز راند 
  • İçi görmek, bütün bedeni hor etmek, aşık olmaktır. Çünkü bu taktirde bütün beden tamahtan ibaret olur. “Tamah eden alçalır” denmiştir.
  • شد ز دید لب جمله‌ی تن طمع  ** خوار و عاشق شد که ذل من طمع 
  • Fakat içi görmeyen, deriyle kanaat eder. “Kanaat eden yüceldi” bağı, ona zindan olur.
  • چون نبیند مغز قانع شد به پوست  ** بند عز من قنع زندان اوست 
  • Burada yücelik kafirliktir alçalmak din. Taş taşlıktan fani olmadıkça yüzüğe takılır mi? 1945
  • عزت اینجا گبریست و ذل دین  ** سنگ تا فانی نشد کی شد نگین 
  • Hem hala taşsın, hem de ben diyor, varlık güdüyorsun. Halbuki senin yoksullanmanın, yok olmanın tam zamanı.
  • در مقام سنگی آنگاهی انا  ** وقت مسکین گشتن تست وفنا 
  • Kafir, daima mal ve mevki arar. Çünkü külhan, fışkı ile tavlanır.
  • کبر زان جوید همیشه جاه و مال  ** که ز سرگینست گلحن را کمال 
  • Bu iki dadı, mal ve mevki, deriyi şişirir, yağla etle, kibirle, benlikle doldurur.
  • کین دو دایه پوست را افزون کنند  ** شحم و لحم و کبر و نخوت آکنند 
  • Kafirler gözlerini isin içine atmadılar da o yüzden deriyi iç sandılar.
  • دیده را بر لب لب نفراشتند  ** پوست را زان روی لب پنداشتند 
  • Bu yola kılavuz İblistir. Çünkü mevki tuzağına ilk avlanan odur. 1950
  • پیش‌وا ابلیس بود این راه را  ** کو شکار آمد شبیکه‌ی جاه را 
  • Mal yılana benzer mevki ise ejderhadır. Tanrı erlerinin gölgesi bu ikisine de zümrüttür.
  • مال چون مارست و آن جاه اژدها  ** سایه‌ی مردان زمرد این دو را 
  • Yılanın o zümrütten gözü kamaşır, kör olur; yolcu da kurtulur.
  • زان زمرد مار را دیده جهد  ** کور گردد مار و ره‌رو وا رهد 
  • O ulu, yani İblis, önce bu yola diken döşemiştir. Onun için her incinen, lanet şeytana der.
  • چون برین ره خار بنهاد آن رئیس  ** هر که خست او گفته لعنت بر بلیس 
  • Yani bu dert, bana onun hilesinden geldi. Hilede ilk önce ayak olan odur demek ister.
  • یعنی این غم بر من از غدر ویست  ** غدر را آن مقتدا سابق‌پیست 
  • Ondan sonra nice zamanlar geçmiş, niceleri gelip gitmiş, fakat herkes, onun yoluna ayak basmıştır. 1955
  • بعد ازو خود قرن بر قرن آمدند  ** جملگان بر سنت او پا زدند 
  • Yiğidim kim bir kötü adet koysa, ondan sonra halk körlüğünden o adete uysa.
  • هر که بنهد سنت بد ای فتا  ** تا در افتد بعد او خلق از عمی 
  • Bütün o adeti işleyenlerin günahı, o adeti ilk koyana da yazılır. Çünkü o, baştır öbürleri kuyruk.
  • جمع گردد بر وی آن جمله بزه  ** کو سری بودست و ایشان دم‌غزه 
  • Fakat Adem, ben topraktan yaratıldım diye o çarıkla postu önüne koymuştur.
  • لیک آدم چارق و آن پوستین  ** پیش می‌آورد که هستم ز طین 
  • Eyaz gibi o da çarığını göz önünde tuttu, sonunda akıbeti Mahmut oldu.
  • چون ایاز آن چارقش مورود بود  ** لاجرم او عاقبت محمود بود 
  • Mutlak varlık yoklukları meydana getirip durur. Yokluktan başka var yaratan is yurdu var mi? 1960
  • هست مطلق کارساز نیستیست  ** کارگاه هست‌کن جز نیست چیست 
  • Adam, yazılmış kağıda yazı yazar mı, yahut fidan dikilmiş fidanlığa tekrar fidan diker mi?
  • بر نوشته هیچ بنویسد کسی  ** یا نهاله کارد اندر مغرسی 
  • Yazmak için yazılmamış bir kağıt arar. Tohum ekmek için ekilmemiş bir yeri aktarır.
  • کاغذی جوید که آن بنوشته نیست  ** تخم کارد موضعی که کشته نیست