English    Türkçe    فارسی   

5
2163-2187

  • Bir zahidin pek kıskanç bir karısı, bir de huri gibi güzel bir halayığı vardı.
  • زاهدی را یک زنی بد بس غیور  ** هم بد او را یک کنیزک هم‌چو حور 
  • Kadın, kıskançlığından kocasını gözetir, halayıkla hiç yalnız bırakmazdı.
  • زان ز غیرت پاس شوهر داشتی  ** با کنیزک خلوتش نگذاشتی 
  • Kadın, bir zaman onların ikisini de gözetti, yalnız kalmalarına fırsat vermedi. 2165
  • مدتی زن شد مراقب هر دو را  ** تاکشان فرصت نیفتد در خلا 
  • Nihayet Tanrının kaza ve kaderi gelip çattı. Koruyucu akıl, şaşırdı gitti.
  • تا در آمد حکم و تقدیر اله  ** عقل حارس خیره‌سر گشت و تباه 
  • Tanrı hükmü, Tanrı takdiri gelince akıl kim oluyor ki? Ay bile tutulur.
  • حکم و تقدیرش چو آید بی‌وقوف  ** عقل کی بود در قمر افتد خسوف 
  • Kadın, hamama gitmişti. Birden aklına geldi hamam tasını evde unutmuştu.
  • بود در حمام آن زن ناگهان  ** یادش آمد طشت و در خانه بد آن 
  • Kuş gibi hemencecik koş. Evden o gümüş hamam tasını getir dedi.
  • با کنیزک گفت رو هین مرغ‌وار  ** طشت سیمین را ز خانه‌ی ما بیار 
  • Halayık bu sözü duyunca efendisiyle buluşabileceğini düşünüp adeta canlandı. 2170
  • آن کنیزک زنده شد چون این شنید  ** که به خواجه این زمان خواهد رسید 
  • Efendi şimdi evde yalnızdır deyip sevine, sevine hemen eve koştu.
  • خواجه در خانه‌ست و خلوت این زمان  ** پس دوان شد سوی خانه شادمان 
  • Halayık altı yıldır efendisini yalnız bulmayı gözlüyordu, bu sevdadaydı.
  • عشق شش ساله کنیزک را بد این  ** که بیابد خواجه را خلوت چنین 
  • Adeta uçarak eve geldi. Efendiyi evde yalnız buldu.
  • گشت پران جانب خانه شتافت  ** خواجه را در خانه در خلوت بیافت 
  • Şehvet, iki aşığı da öyle bürümüştü, ikisinin de gözleri öyle kararmıştı ki ihtiyatı akıllarına bile getirmediler. Evin kapısını kapamadılar.
  • هر دو عاشق را چنان شهوت ربود  ** که احتیاط و یاد در بستن نبود 
  • İkisi de neşeyle kucaklaştılar, birleştiler. Adeta o anda iki can bir oldu. 2175
  • هر دو با هم در خزیدند از نشاط  ** جان به جان پیوست آن دم ز اختلاط 
  • Bu sırada hamamda kadının aklına geldi nasıl oldu da dedi, ben bu kızı eve yolladım?
  • یاد آمد در زمان زن را که من  ** چون فرستادم ورا سوی وطن 
  • Adeta kendi elimle ateşi pamuğun içine attım. Koçu koyuna saldım.
  • پنبه در آتش نهادم من به خویش  ** اندر افکندم قج نر را به میش 
  • Başındaki kili hemen yıkadı, cansız bir halde halayığın ardına düştü. Hem koşuyor, hem çarşafını giyiyordu.
  • گل فرو شست از سر و بی‌جان دوید  ** در پی او رفت و چادر می‌کشید 
  • O halayık can sevgisiyle koşmuştu, bu korkusundan koşuyordu. Aşk nerede, korku nerede? Aralarında ne fark var?
  • آن ز عشق جان دوید و این ز بیم  ** عشق کو و بیم کو فرقی عظیم 
  • Arif, her an padişahın tahtına kadar ulaşır. Zahitse yürür,yürür bir ayda tam bir günlük yol alır. 2180
  • سیر عارف هر دمی تا تخت شاه  ** سیر زاهد هر مهی یک روزه راه 
  • Zahidin de şerefli bir günü yok değildir, vardır. Vardır ama onun günü, nereden elli bin yıllık olacak.
  • گرچه زاهد را بود روزی شگرف  ** کی بود یک روز او خمسین الف 
  • İş erinin ömründe her gün, bu cihan yıllarınca elli bin yıldır.
  • قدر هر روزی ز عمر مرد کار  ** باشد از سال جهان پنجه هزار 
  • Akıllar, bu sırra eremezler, kapı dışında kalırlar. Bu sır, vehmin ödünü patlatırsa ko patlatsın.
  • عقلها زین سر بود بیرون در  ** زهره‌ی وهم ار بدرد گو بدر 
  • Aşk karşısında kıl kadar bile korku yoktur. Aşk mezhebinde herkes kurbandır.
  • ترس مویی نیست اندر پیش عشق  ** جمله قربانند اندر کیش عشق 
  • Aşk, Tanrı sıfatıdır. Fakat korku, şehvete kapılmış kulun sıfatıdır. 2185
  • عشق وصف ایزدست اما که خوف  ** وصف بنده‌ی مبتلای فرج و جوف 
  • Kuran’da “Onlar Tanrıyı severler” sözünü okudun ya, bu söz “Tanrı da onları sever” sözüne eştir.
  • چون یحبون بخواندی در نبی  ** با یحبوهم قرین در مطلبی 
  • Şu halde muhabbeti de Tanrı sıfatı bil, aşkı da. Azizim korku Tanrı sıfatı olamaz.
  • پس محبت وصف حق دان عشق نیز  ** خوف نبود وصف یزدان ای عزیز