English    Türkçe    فارسی   

5
2238-2262

  • Dudağı kilitliydi ama gönlünde sırlar vardı. Dudağını yummuştu ama gönlü seslerle doluydu.
  • بر لبش قفلست و در دل رازها  ** لب خموش و دل پر از آوازها 
  • Tanrı şarabını içen arifler, sırları bilirler ama örterler.
  • عارفان که جام حق نوشیده‌اند  ** رازها دانسته و پوشیده‌اند 
  • İşin sırlarını kime öğretirlerse ağzını mühürlerler, dikerler. 2240
  • هر کرا اسرار کار آموختند  ** مهر کردند و دهانش دوختند 
  • Arif, tuhaf tuhaf güldü de dedi ki: A içi kötü adam, bildiğin, gönlünde tuttuğun şeyden Tanrı seni kurtarsın.
  • سست خندید و بگفت ای بدنهاد  ** زانک دانی ایزدت توبه دهاد 
  • Tanrı'ya ulaşmış arifin Tanrı'dan isteği, Tanrı'nın kendinden bir şey istemesine benzer. Çünkü "Ben, onun kulağı, sözü, dili ve eli olurum" ve "O taşları attığın zaman sen atmadın, Allah attı" denmiştir. Bu hususta bir çok âyetlerle hadîsler vardır. Tanrı'nın sebep yaratması, suçlunun kulağını tutmuş, Nasuh tövbesine götürmüştür.
  • در بیان آنک دعای عارف واصل و درخواست او از حق هم‌چو درخواست حقست از خویشتن کی کنت له سمعا و بصرا و لسانا و یدا و قوله و ما رمیت اذ رمیت و لکن الله رمی و آیات و اخبار و آثار درین بسیارست و شرح سبب ساختن حق تا مجرم را گوش گرفته بتوبه‌ی نصوح آورد 
  • O dua, yedi göğü de geçti, kabul edildi. O yoksulun işi, nihayet iyileşti, düzene girdi.
  • آن دعا از هفت گردون در گذشت  ** کار آن مسکین به آخر خوب گشت 
  • Çünkü şeyhin o duası, her duaya benzemez. Şeyh, Tanrıda yok olmuştur, onun sözü Hak sözüdür.
  • که آن دعای شیخ نه چون هر دعاست  ** فانی است و گفت او گفت خداست 
  • Tanrı, kendisinden bir şey isterse kendi isteğini nasıl reddeder?
  • چون خدا از خود سال و کد کند  ** پس دعای خویش را چون رد کند 
  • Ululuk ıssı Tanrı, onu bu lanetleme işten, bu vebalden kurtarmak için bir sebep halketti. 2245
  • یک سبب انگیخت صنع ذوالجلال  ** که رهانیدش ز نفرین و وبال 
  • Nasuh, hamamda tası doldururken padişahın kızının bir incisi kayboldu.
  • اندر آن حمام پر می‌کرد طشت  ** گوهری از دختر شه یاوه گشت 
  • Küpesindeki incilerden biri kayboldu ve bütün kadınlar, o inciyi araştırmaya koyuldular.
  • گوهری از حلقه‌های گوش او  ** یاوه گشت و هر زنی در جست و جو 
  • Önce herkesin eşyasını araştırmak üzere hamamın kapısını iyice kapattılar.
  • پس در حمام را بستند سخت  ** تا بجویند اولش در پیچ رخت 
  • Herkesin eşyası arandı, inci bulunmadığı gibi inciyi çalan da rezil olmadı.
  • رختها جستند و آن پیدا نشد  ** دزد گوهر نیز هم رسوا نشد 
  • Bunun üzerine bu üstün körü işi bırakıp herkesin ağzını, kulağını, vücudundaki bütün delikleri adamakıllı aramaya koyuldular. 2250
  • پس به جد جستن گرفتند از گزاف  ** در دهان و گوش و اندر هر شکاف 
  • O sedefi güzel inciyi altta, üstte her yanda araştırmaya başladılar.
  • در شکاف تحت و فوق و هر طرف  ** جست و جو کردند دری خوش صدف 
  • Hepiniz soyunun, ihtiyar genç herkes anadan doğma soyunsun diye bağırıldı.
  • بانگ آمد که همه عریان شوید  ** هر که هستید ار عجوز و گر نوید 
  • Sultanın hizmetçileri, o değerli inciyi bulmak için bir bir, herkesi aramaya başladılar.
  • یک به یک را حاجبه جستن گرفت  ** تا پدید آید گهردانه‌ی شگفت 
  • Nasuh, korkusundan tenha bir yere çekildi. Yüzü, korkusundan sapsarı olmuştu, dudakları gövermişti.
  • آن نصوح از ترس شد در خلوتی  ** روی زرد و لب کبود از خشیتی 
  • Ölümünü gözünün önünde görüyor, gazel yaprağı gibi tirtir titriyordu. 2255
  • پیش چشم خویش او می‌دید مرگ  ** رفت و می‌لرزید او مانند برگ 
  • Dedi ki: Yarabbi, nice defalar tövbeler ettim; ahtlar ettim, sonra onları bozdum.
  • گفت یارب بارها برگشته‌ام  ** توبه‌ها و عهدها بشکسته‌ام 
  • Ben, bana lâyık olanları yaptım. Sonunda da işte bu kara sel, gelip çattı.
  • کرده‌ام آنها که از من می‌سزید  ** تا چنین سیل سیاهی در رسید 
  • Arama nöbeti bana gelirse eyvah bana! Kim bilir neler çekecek, ne güçlüklere düşeceğim?
  • نوبت جستن اگر در من رسد  ** وه که جان من چه سختیها کشد 
  • Ciğerime yüzlerce kor düştü. Münacatımdaki ciğer kokusuna bak.
  • در جگر افتاده‌استم صد شرر  ** در مناجاتم ببین بوی جگر 
  • Böyle bir keder, böyle bir gam, kâfirde bile olmasın. Rahmet eteğine sarıldım, medet medet! 2260
  • این چنین اندوه کافر را مباد  ** دامن رحمت گرفتم داد داد 
  • Keşke anam, beni doğurmasaydı, yahut da beni bir aslan paralasaydı.
  • کاشکی مادر نزادی مر مرا  ** یا مرا شیری بخوردی در چرا 
  • Tanrım, sana düşeni yap. Beni, her delikten bir yılan sokmada.
  • ای خدا آن کن که از تو می‌سزد  ** که ز هر سوراخ مارم می‌گزد