English    Türkçe    فارسی   

5
2536-2560

  • Devlet gözü, tam bir büyü yapmada; ruh Mansur oldu, Enel Hak diye bağırmada.
  • چشم دولت سحر مطلق می‌کند  ** روح شد منصور انا الحق می‌زند 
  • Tilki bir eşeği baştan çıkarırsa ko çıkarsın. Sen eşek olma da gani yeme.
  • گر خری را می‌برد روبه ز سر  ** گو ببر تو خر مباش و غم مخور 
  • Birisi, korkusundan kendisini bir eve attı. Benzi safran gibi sararmış, dudakları gömgök olmuş, elleri söğüt yaprağı gibi tirtii- titriyordu. Ev sahibi hayrola, ne oldu? dedi. Adam, dışarıda eşekleri tutup yük yüklüyorlar diye cevap verdi. Ev sahibi : Peki a mübarek dedi, etekleri tutuyorlar Sen eşek değilsin ya, ne korkuyorsun? Adam dedi ki: öyle bir kızışmışlar, işe öyle bir sarılmışlar ki fark etmelerine imkân yok, korktum, ya beni de eşek diye tutarlarsa!
  • حکایت آن شخص کی از ترس خویشتن را در خانه‌ای انداخت رخها زرد چون زعفران لبها کبود چون نیل دست لرزان چون برگ درخت خداوند خانه پرسید کی خیرست چه واقعه است گفت بیرون خر می‌گیرند به سخره گفت مبارک خر می‌گیرند تو خر نیستی چه می‌ترسی گفت خر به جد می‌گیرند تمییز برخاسته است امروز ترسم کی مرا خر گیرند 
  • Birisi kaçıp bir eve sığındı. Korkudan benzi uçmuş, sapsarı kesilmiş, dudakları gövermişti.
  • آن یکی در خانه‌ای در می‌گریخت  ** زرد رو و لب کبود و رنگ ریخت 
  • Ev sahibi, peki dedi, A amcasının canı, eşekleri titremede.
  • صاحب خانه بگفتش خیر هست  ** که همی لرزد ترا چون پیر دست 
  • Ne oldu, neden kaçtın? Neden böyle benzin attı? 2540
  • واقعه چونست چون بگریختی  ** رنگ رخساره چنین چون ریختی 
  • Adam dedi ki: Zâlim padişahı eğlendirmek için bugün sokakta ne kadar eşek varsa yakalıyorlar.
  • گفت بهر سخره‌ی شاه حرون  ** خر همی‌گیرند امروز از برون 
  • Ev sahibi, peki dedi. A amcasının canı, eşekleri yakalıyorlar. Sen eşek değilsin ya, bundan ne tasan var senin?
  • گفت می‌گیرند کو خر جان عم  ** چون نه‌ای خر رو ترا زین چیست غم 
  • Adam dedi ki: Bu işe öyle bir girişmişler, öyle kızışmışlar ki beni bile eşek diye yakalarlarsa şaşılmaz.
  • گفت بس جدند و گرم اندر گرفت  ** گر خرم گیرند هم نبود شگفت 
  • Eşek yakalamaya el atmışlar, hiçbir şey farketmiyorlar artık!
  • بهر خرگیری بر آوردند دست  ** جدجد تمییز هم برخاستست 
  • Bir şeyi fark etmeyen kişiler, başımıza geçerlerse eşeğin sahibini de eşek diye götürürler mi, götürürler! 2545
  • چونک بی‌تمییزیان‌مان سرورند  ** صاحب خر را به جای خر برند 
  • Fakat bizim şehrimizin padişahı, abes iş yapmaz. Onun temyiz hassası vardır. O her şeyi duyar, her şeyi görür.
  • نیست شاه شهر ما بیهوده گیر  ** هست تمییزش سمیعست و بصیر 
  • Adam ol da eşek tutanlardan korkma. Ey zamanenin İsası, eşek değilsin sen, ürkme.
  • آدمی باش و ز خرگیران مترس  ** خر نه‌ای ای عیسی دوران مترس 
  • Dördüncü kat gök, senin nurunla dolu. Hâşa, senin durağın ahır değildir.
  • چرخ چارم هم ز نور تو پرست  ** حاش لله که مقامت آخرست 
  • Sen, bir iş için ahırdasın ama gökyüzünden de yücesin sen, yıldızlardan da.
  • تو ز چرخ و اختران هم برتری  ** گرچه بهر مصلحت در آخری 
  • İmrahor başkadır, eşek başka. Her ahıra giden eşek değildir. 2550
  • میر آخر دیگر و خر دیگرست  ** نه هر آنک اندر آخر شد خرست 
  • Neden böyle eşeğin kuyruğuna yapıştık, ardına düştük? Gül bahçesinden, güllerden bahset.
  • چه در افتادیم در دنبال خر  ** از گلستان گوی و از گلهای تر 
  • Narı, turuncu, elma dalını söyle. Şarabı ve sayısız güzelleri anlat.
  • از انار و از ترنج و شاخ سیب  ** وز شراب و شاهدان بی‌حساب 
  • Yahut dalgası inci olan, incisi söyleyen, gören denizi,
  • یا از آن دریا که موجش گوهرست  ** گوهرش گوینده و بیناورست 
  • Yahut gül devşiren, yumurtaları altından, gümüşten olan kuşları söyle.
  • یا از آن مرغان که گل‌چین می‌کنند  ** بیضه‌ها زرین و سیمین می‌کنند 
  • Yahut da ceylânları besleyen, hem sırt üstü, hem yüzükoyun uçan doğan kuşlarından bahset. 2555
  • یا از آن بازان که کبکان پرورند  ** هم نگون اشکم هم استان می‌پرند 
  • Alemde gizli merdivenler vardır, basamak basamak tâ göğe kadar.
  • نردبانهاییست پنهان در جهان  ** پایه پایه تا عنان آسمان 
  • Her bulutun başka bir merdiveni vardır, her gidişin başka bir göğü.
  • هر گره را نردبانی دیگرست  ** هر روش را آسمانی دیگرست 
  • Her biri, öbürünün halinden bihaberdir. Geniş bir ülkedir, ne başı var, ne sonu!
  • هر یکی از حال دیگر بی‌خبر  ** ملک با پهنا و بی‌پایان و سر 
  • Bu, o neden böyle hoş diye şaşmaktadır; o, bu neden böyle şaşıyor diye hayrette.
  • این در آن حیران که او از چیست خوش  ** وآن درین خیره که حیرت چیستش 
  • Yeryüzü sahası geniştir. Orada her ağaç, yerden baş vermiş, boy atmıştır. 2560
  • صحن ارض الله واسع آمده  ** هر درختی از زمینی سر زده